7.7 ve 7.6’lık depremlerle yıkımın merkezi olan Kahramanmaraş, bundan tam 909 yıl önce 1114’te yine korkunç bir deprem geçirmiş ve yerle bir olmuştu. Tarihçi “Urfalı Mateos” o gece yaşananları günlüğüne kaydetmişti.
Urfalı Mateos Vakayinamesi952-1129 yıllarını kapsamaktadır. Mateos ömrünün önemli bir bölümünü bu eseri yazmaya ayırmış, bu anılarında çarpıcı detaylara yer vermişti. 6 Şubat tarihli Kahramanmaraş merkezli yaşanan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler sonrası 1114 yılında yaşanan deprem ile 6 Şubat tarihli yaşanan deprem arasındaki benzerlik ise insanların içini ürpertecek cinsten.
Anıdan dikkat çeken sözler: “Muazzam bir yıkım dünyanın üzerine indi”
Urfalı Matteos, vakayinamesinde 1114 yılında yaşanan depremi şu şekilde kağıda aktarıyor: “Mareri ayının 12’sine denk gelen bir Pazar gününde, Haç’ın Bulunuşu Yortusunda, ne daha önce, ne günümüzde, ne de Kitap’ta benzeri duyulmamış bir gazap tezahürü olan muazzam bir yıkım dünyanın üzerine indi. Biz derin bir uykudayken, ani bir patlama ile korkunç bir infilak meydana geldi. Gürültü bütün dünyada yankılandı. Karaları ve dağları yerinden oynatan şiddetli bir sarsıntı hissedildi.”
Aynı his aynı korku: “Kıyamet günümüz geldi”
Dönemi anlatan günlükleriyle meşhur ünlü tarihçi Matteos, günlüğüne şu sözlerle devam ediyor: “Kayalar ve tepeler parçalandı. Korkunç öfkenin şiddetinden dağlar ve tepelerin kükremeleri işitildi, dehşete düşmüş hayvanlar gibi çığlıkları yankılandı. Bu sesler çok kalabalık bir ordunun çıkardığı gürültüye benziyordu. Tanrı’nın kudretinden korkan bütün mahlukat, çalkalanan bir deniz gibi sarsıldı ve titredi. Bütün ovalar ve dağlar tunç gibi çınlayıp kasırgaya tutulmuş ağaçlar gibi sallanarak savruldular. Tüm mahlukat uzun süredir hasta olan bir insan gibi çığlık atıp inleyerek büyük bir korkuyla acı sonunu bekledi. Ülke kederli bir kaçak gibi büyük bir dehşet içindeydi. Her yerden mahkum edilmiş bir insanları andıran feryat ve figanlar işitiliyordu. Depremin ardından gecenin içinde bir saat boyunca devam eden bu seslerden korkan herkes hayattan ümidini kesti ve “İşte son günümüz, Kıyamet Günümüz geldi.” dedi. O günkü manzara böyleydi.”
Yine bir Pazar günü, yine büyük bir deprem
Urfalı Matteos, günlüğüne yazdığı şu cümlelerle adeta 6 Şubat tarihinde yaşanan depremleri anlatıyor: “Günlerden Pazardı. Çıkan gürültü çok şiddetliydi. Ay küçülüyordu. Sanki Kıyamet kopuyordu. İnsanlar dehşete kapılmış ve umutsuzluğa düşmüşlerdi. Ölü gibiydiler. Bu gece boyunca birçok şehir ve bölge harap oldu. Sadece Frank bölgeleri yıkıma uğradı. Diğer bölgeler ya da diğer halklar hiçbir şekilde zarar görmedi. Zarar gören yerler arasında Samsat, Hısnımansur, Keysun ve Raban şehirleri vardı. Maraş şehri korkunç bir şekilde yıkıma uğradı. Tek bir kişinin bile sağ kurtulamadığı bu kalabalık şehirde yaklaşık 40.000 kişi öldü. Benzer şekilde Mamistra (Misis) da sayısız erkek ve kadınla birlikte yok oldu. Dahası diğer pek çok köy ve manastır binlerce, on binlerce erkek, kadın ve çocukla birlikte yerle yeksan oldu. Kara Dağ‘daki Barsegheants Manastırı, yeni yapılan bir kiliseyi kutsamak için orada toplanan Ermeni ruhaniler ve rahiplerin üzerlerine çöktü. Otuz ruhani ve iki rahip kilisenin altında kalarak öldü. Kalıntıları bugün de orada… Benzer şekilde, Maraş yakınlarındaki büyük Yesuants Manastırı yıkıldı ve tüm din adamları enkaz altında kaldı. Deprem durduğunda yağmaya başlayan kar tüm zemini kapladı. Ermenilerin büyük ve görkemli rahibi Maşgvor da denilen Grigor aynı yerde öldü. İnananlar günahları yüzünden böyle büyük bir ilahi gazap yaşadılar. Çünkü insanlar Tanrı’nın doğru yolundan ayrılıp sapkınlık yolunu izlediler. Kutsal Kitaptaki emirleri göz ardı edip ve çılgına döndüler. Tıpkı Nuh’un devrinde olduğu gibi, amelleri kendilerini yok edene kadar yediler ve içtiler. Günahlarıyla hak ettikleri Tanrı’nın gazabı üzerlerine ininceye kadar eğlendiler. İşte çok büyük suçlar işleyen kötülük yolcularını böyle öldürdü.”
Kaynak: marasavucumda.com