14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimler Türkiye'de 27 yıllık tek parti devrini sona erdirdi. 1923'ten beridir tek başına ülkeyi idare eden Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı halk oyu ile Demokrat Parti'ye devredecekti. Seçim sonuçlarına göre DP %52,7 oy alarak 408 milletvekilliği kazanmıştı. CHP %39,4 ile 69 milletvekili ile temsil edilme hakkı kazandı. Millet Partisi 1, bağımsızlar 9 milletvekiline sahip oldular. Atatürk'ten sonra 11,5 yıldır cumhurbaşkanlığı görevinde bulunan İsmet İnönü artık ana muhalefet lideriydi.
Menderes Hükümeti iktidara gelir gelmez çok önemli kararlar aldı. Öncelikle ordunun yüksek mevkilerinde değişikler yapıldı. Hemen sonrasında da valiler arasında geniş bir tasfiye harekâtı başladı. 16 Haziran 1950’de de ezanın Arapça okunmasını yasaklayan kanun yürürlükten kaldırıldı.
DP iktidarı 14 Temmuz 1950 tarihinde genel af çıkararak CHP döneminde tıka basa dolmuş cezaevlerini boşalttı. Genel Af, DP yandaşlarınca, “yeni dönemde sosyal barışın sağlanması için atılan önemli bir adım” olarak değerlendirirken, karşıtları “DP siyasal amaçları uğruna hırsızları katilleri affetti” yorumunu yapıyordu.
İsmet Paşa’nın, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel aracılığı ile uygulattığı, ‘Köy Eğitmenleri” politikası ile “Köy Enstitüleri” politikası sonlandırıldı. Köy Eğitmenleri, askerlikte Onbaşı, çavuş mertebesinde yükselebilmiş köy çocuklarının, kısa bir eğitimden geçirildikten sonra, köylerine eğitmen olarak gönderilmesi projesidir. Köy Enstitüleri, Öğretmen Okullarına dönüştürüldü. CHP’nin tek parti döneminde haksız yere edindiği mallar hazineye devredildi.
Türkiye’de iç ve dış politikada hareketli günler yaşanırken aynı zamanda ülkenin çehresi de değişiyor, karayollarına verilen önem sayesinde mübadele arası maldan paraya dönüşüyordu. Köylerin kasabalara ya da kentlere olan bağlantısı köylünün ürününü pazarda sergilemesini sağlıyor, bu da köylünün parayla tanışması sonucu doğuruyordu. Para, köylünün kenti keşfetmesi demekti. Nitekim 1950 yılında 1 milyar lira olan para arzı, 1960 yılında 5 milyar liraya çıktı. Demokrat Parti, İktidarda bulunduğu 1950-1960 arası 10 yıllık dönemde ise sadece iki kongre gerçekleşmişti. Partinin en önemli Şahsiyeti Celal Bayar artık Cumhurbaşkanı idi. Partiye, -en azından- açıktan müdahale etmiyor, dolayısıyla teşkilatla ilgileniyordu. Toplantılarda, mitinglerde, kongrelerde yaptığı konuşmalarla siyaset dersleri veren, birçok defa kayıp etmek üzereyken son anda yaptığı manevralarla kazanan Bayar’ın yükü artık Menderesin omuzlarındaydı.
Menderes ise Bayar’dan farklı idi. O mücadeleyi sevmiyordu. Hitap ettiği milyonlarca özdeşleşebilen, onların duygu ve düşüncelerini okuyan, ruh hallerini çözen Menderes’in büyük eksiği vardı yüz binlere hitap ederken o insanların tek tek aralarında ne konuşabileceklerini biliyordu, ama hemen yanı başında duran 5-10 kişinin ayak oyunlarının, dalkavuklarının neler ifade edeceğini bir türlü çözemiyordu.
Belki de çözmek istemiyordu. Çocukluk yıllarında başlayan, özellikle iktidarının ilk yıllarında sıkça karşılaştığı ihanetler Menderes’te güvensizlik duygusunu arttırmıştı. Bu sebeple Menderes, Kongre gibi hesaplaşma ortamlarını hiçbir zaman sevmedi hatta kongrelerde korktu. İktidarda bulunduğu on yıl içinde, biri 1951 diğeri 1955 yılında yapılan iki büyük Kongre’de de gereksiz polemiklere, mücadelelere girdi. Menderes’in genel başkanı olduğu Demokrat partide kongre demek bundan sonra çatışma demekti. Bölünme demekti.
DP 1954 seçimlerinden önce son derece renkli ve hareketli bir kampanya yürüttü. CHP seçimler için 158.000 lira harcarken DP’nin kasasından 1,5 milyon lira çıkmıştı. 2 Mayıs 1954 günü yapılan genel seçimlerden Demokrat Parti Cumhuriyet tarihinin rekor oranıyla galip çıkmıştı: %56,6 oy alan Demokrat Parti, 503 Milletvekili kazandı. CHP ise %34,8 oranla parlamentoya ancak 31 milletvekili sokabildi.
Nitekim Demokrat Parti seçimlerden sonra yeni bir havaya büründü: Parti en kuvvetli olduğu bir zamanda hatalar işleyecek ve kendi bünyesine geçmişine uymayacak bir yola girecek gibi görünüyordu: Cumhurbaşkanı Celal Bayar başta olmak üzere DP’li seçimlerde CHP’ye çalışmış memurların cezalandırması hususunda görüş birliği içindeydi. Ethem Menderes, Bakanlıkların merkez teşkilatından olup da seçimlere muhalefet partilerinden girenlerin bağlı bulundukları bakanlık kapısından içeri alınmaması gerektiğini yüksek sesle telaffuz ederken Cumhurbaşkanı Bayar memurlar arasında tasfiyenin kaçınılmaz olduğunu belirtiyor ve “ben buradan işe başladım bile, 3-4 kişiye yol verdim sıra büyüklere de gelecek” diyordu. DP’deki gelişim yalnızca memur kıyımıyla sınırlı kalmıyordu.
Seçimlerde Cumhuriyetçi Millet Partisine oy verdiği için 30 Haziran 1954’te çıkarılan bir kanunla Kırşehir ilçe yapıldı. Emekli sandığı Kanunu’nda değişiklik yapıldı, ayrıca devlet memurlarıyla ilgili köklü değişikliklere gidildi. Bu değişiklikler yapılmadan bu kanunlarla ilgili Menderes ile görüşmek isteyen CHP gurup başkan vekillikleri randevu bile almadılar. DP bir anda 1946’lıların CHP’si gibi olmuştu. Tek çözüm parti içi mekanizmalardan gelecek olan tepki idi. Parti içinde olup da farklı ses verenler “siyasetten pirim kazanmak” amacıyla hareket ettiğinden böyle bir tepki hiçbir zaman gelmedi. Demokrat parti iktidarları bir yandan baskıcı rejim hazırlıkları yaparken, diğer yandan Türkiye’nin şantiye hali devam ediyordu.