Çocukluk döneminde 0-6 yaş arası dönem beden algımızın oluştuğu dönemdir. Benim saçım uzun mu güzel ya da kısa mı, süslü şeyler mi severim yoksa sade şeyler mi , askılı elbise yakışır mı yakışmaz mı, kilolu muyum yoksa çok mu çelimsizim, arkadaşım kadar havalı mıyım değil miyim?

Gibi soruları ailemizin bize öğrettiği şeylerle öğreniyor ve çocuk hafızamızla kaydediyoruz. Bize söylenenleri unutuyoruz ve büyüdükçe kendimizi güzel ve yakışıklı görme algımız değişiyor.
    Çocuk , güzel ve çirkin diye sevilir . Çevrenize baktığınızda şaka amaçlı sevilse de çocuk , çocuğun ihtiyacı olan şey bunları duymak değildir. Her haliyle kabul gördüğüne inanmasıdır. Çocuğun sınırlarını küçükken anne ve babalar olarak ihlal ediyoruz. Onun saç tarzından tutun da giyinme tarzına kadar karışıyor adeta bir askeri disiplin gibi onları eğitmeye çalışıyoruz. Halbuki, çocuk eğitimi sıkı yönetimle oldukça karşılığını sınırları aşan veya sınırsız çocuklar yetiştirerek ödüyoruz. İlginçtir ki , hala yetiştirme tarzımız kör topal gidiyor. Çocuklarımızın ayarlarını bozma devam ediyoruz.
    Bir yetişkin , çocukluk fotoğraflarına baktığında ay ne kadar çirkinim diye yorum yapıyorsa orada örselenmiş bir ruh vardır. Çocuk çocuktur. Ne çirkin ne güzeldir. O sadece bir melektir.  Bu tarz anlamları yükleyerek onları kendilerine küstüren de biz büyükleriz. O çocuklar , büyüdükleri zaman aynaya baktıklarında 2 kişi görüyorlar. Birisi örselenmiş yan; ben çirkinim. Diğeri ise yine de güzelim. Hayat meşgalesinden kendi fiziğinin ne kadar muhteşem olduğunu fark etmeyen kim bilir kaç kişi vardır. Travmaların yorgunluğundan gamzelerinin olduğunu fark edememek ne kadar zor bir şeydir. Gücenmiş çocuklar ,birisi kendisine iltifat etse , yok canım sanırım bana demedi diyerek üstüne almaz .
  Bedenimiz bize ait, onun ihtiyacı , neyi sevdiği , kilosunun nasıl olması gerektiğini ve nasıl giyinmemiz gerektiğini ancak biz biliriz. Aşağılanmış bedenlerimiz kimliğiniz değildir. Sadece beden üzerinden yapılmış berbat yorumlardır.
   Üzücü olan çocuklukta bunu fark edememek ve zihinlerimizin içinde oluşan baskıları yani başkasının sesini kendimize pusula olarak almak oluyor.
    Sevindirici olan ise  yetişkin tarafımız artık bir başkasının sesini dinlemeyerek kendine değer veriyor. Kişi, bedeninin ihtiyacını kendisi istediği için karşılıyor . Kilo almışsam vermek bana ait bir olgudur. Sadece budur.
   Yaşam keşke bu kadar basit olsa neleri vermezdim. Öncelikle mesleğimi yapmama gerek kalmazdı. Aşağılanmış bedenler yüzünden kaç kişi hayatı boyunca yaşama küsmüş kaç kadın ya da erkek eşi tarafından aşağılanmıştır bunların haddi hesabı yok.
   Zor olansa örselenmiş bedenlerin yıllarca terapi alması ve kendi bedenlerini sahiplenmelerinin kaç yıl sonra gerçekleşmesi olduğudur.
   Kaç yıl geçiyor kendimizi anlamaya, bulmaya ve ilk 30 yıl travmatik  deneyimlerimizi onarmakla geçiyor. O yüzden dikkat kesiliyoruz çocuk nasıl doğru yetiştirilir başlığına . Kendi travmalarınız üzerine çalışmak size ve gelecek nesillere önemli bir katkı sağlıyor.
    Ya destek almayanlar , ya burnunun dikine gidenler ne yapıyor? Başkalarını aşağılamaya devam ediyor. Travma , yetişkinlikten çocuğa akarsu misali geçiyor. Sonra travmatize olmuş kişiler ve nesiller yetişiyor; başkasının bedeniyle dalga geçen ve akran zorbalığı yapan çocuklar ve eşinin fiziğini beğenmeyen onu bir kalıba sokmaya çalışan insanlar türüyor.
    Biz yetişkiniz. Çocuklardan farkımız bilinçli olmak için harcadığımız çabadır. Çocuklar, masum ve savunmasızdır. Onlara rehberlik edecek olan bizleriz. Bilinçli şekilde kendinizle barışmadan çocuk sahibi olmayın. Bir çocuğunuz varsa kendinizi farkında olun ve onlara yol gösterin. Destek alın , çekinmeyin. Aile öyle bir sistemdir ki çocuklarla birlikte yetişkinlerde büyür.
     Aile dediğimiz kavram birbirimizin bedenini aşağılayarak hayatta kaldığımız yer değildir. Aile dediğimiz yer, birbirimizi sevgiyle andığımız , olduğumuz gibi kabul ettiğimiz yerdir.
    Yaşam travmalarımızı çözümleyecek kadar uzun değil. Bunu 6 Şubat depreminde net şekilde gördük. Hayatımızın bundan sonrası güzel geçsin. Keşke güzel şekilde büyütülsek biz psikologlara ve diyetisyenlere gerek olmasa ama olmuyor. Deforme oluyoruz. En azından daha az deforme olalım.
    Kendimizi farkında olalım ve çok sevelim. Tüm kusurlarımızla çocuklarımıza örnek olalım. Konuştuğumuz konular bedenimiz üzerinden olmasın. Hayatın güzelliklerinden , mizahından , hikayelerinden ve olumlu şeylerden bahsedelim .
    Bugün milat olsun. Herkese çağrımdır. Aşağılanmış bedenlere ve örselenmiş ruhlara hep birlikte kucak açalım. Bir çocuğun kararmış dişlerine değil gülüşüne odaklanalım . Bir yetişkinin doğum sonrası kilolarına değil , minik bir bebeği kollarınızı verdiği mucizeye tanıklık ettiği için onun değerli olmasına eşlik edelim.
   Bir çocuğun gözlüklerinin ne kadar çirkin olduğuna değil , onun ne kadar bilgelikle ilerlediğini takdir edelim. Bir babanın boyu küçük olmasına değil o eve nasıl reislik yaptığına bakalım.
  Çıkalım artık şekilcilikten , kucaklayalım artık benliğimizi tüm kalbimizle zira insanlar travmatize olmaktan gayet yorgun düştüler. Hepinize farkındalık dolu zamanlar diliyorum.