Şükürler olsun, bin defa şükürler olsun Ayasofya’da yeniden ezanlar okundu ve ilk namazda gözyaşları içinde kılındı.
Bu büyük caminin açılışı sonrası çok güzel paylaşımlar yapıldı, neredeyse sosyal medya da milyonlar bu sevinci paylaşarak kendilerince yorumlarını yaptılar.
Bizde onlardan beri değildik, ancak açılışının sinyallerini almıştık, bundan dolayı da haftalar önce: “Ayasofya bir gün mutlaka ibadete açılacaktır, onu açan insan ne güzel insandır!” demiştik.
Açıldığında ise; “Zincirin son halkası da kırıldı!” şeklinde bir mesaj paylaştım. Evet, üzerimizdeki baskı zincirlerini millet olarak kırmayı başardık, ardık dünya ne der diye değil, milletimiz ne der? Kaygısı ile hareket etmeye başladık.
Bu konuda halkımızın çoğunluğu sevinç duyarken, bu sevinci yüreklerin de duyamayan batı hayranı insanlar da vardı. Onları geçiyorum, benim için hiçbir değeri yok çünkü. Bu vesile ile Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açılmasına vesile olan herkese teşekkür ediyorum.
NEDEN Mİ?
Teşekkür etmemin birçok sebebi var ve açılışının da 24 Temmuz’a alınmasının da bana göre hiç tesadüf değil diye düşünmekteyim.
Konuyu biraz açayım. Şu anda Cansu Canan Özgen’in OSMANLI’NIN ŞİFRELERİ isimli kitabını okumaktayım. Ayasofya açılınca tekrar İstanbul’un Fethi’nin yapıldığı yılları anlatırken enteresan bir durumu ortaya koymakta. (s.120)
Deniyor ki; “İstanbul fethedildikten sonra Fatih şehri adımlarken Ayasofya’nın damına da çıkıyor. Tabii oradan Roma İmparatorlarının sarayları çok net görülüyor. Yani bugünkü Sultanahmet Cami’nin bulunduğu alan. Ama gördüğü manzara onu hüzünlendiriyor. Çünkü koca Roma Sarayından geriye mezbelelikler kalmış. Fatihten bir buçuk asır önce Latin İstilası döneminde Romalıların ihtişamlı Konstantinopolis Sarayları yağmalanmış, oturulmaz hale getirilmiş. Bu nedendir ki Latin İstilası sonrasında İstanbul’u teslim alan Romalılar Ayvansaray civarında Bleherna kompleksine yerleşik devletlerini oradan yönetmeye başlıyorlar. Fatih oracıkta şu mısrayı söylüyor.
“Afrasyab’ın sarayında baykuş növbet vuruyor.
Örümcek perdedarlık yapıyor!”
Yani bir dönemin ünlü hükümdarının sarayı artık baykuş ve örümceklerin yuvası haline gelmiştir.
TÜRK İMAR VE İHYA EDER
Osmanlı dönemi ile birlikte artık İstanbul’a medeniyet girer, Fatih sadece camileri değil, kiliseleri de ihya ve imar eder, halkın inancına ve ibadetlerine müdahale etmez. Şimdi yeniden bakanlıklarımız burasını en güzel şekilde imar edecek, bütün din mensupları da bu mabedi ziyaret edeceklerdir.
Cumhurbaşkanımız Ayasofya’nın yeniden cami açılışı dolayısı da harika bir konuşma yaptılar. O konuşmasında şöyle bir cümle kullandılar: “Bugün Ayasofya’nın dirilişi Mescid-i Aksa’nın özgürlüğe kavuşmasının habercisi. Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesidir…”
İşte Ayasofya’nın açılışına sevincimiz bundandır. Üzülenler, karşı duranlar ise karşı ruhta oldukları için negatif tavır koymaktadırlar.
Osmanlı 450 yıl Mescid-i Aksa’da üç dinin mensuplarının da ibadet yapmasına müsaade etmiş, ortam hazırlamış ve huzur içinde de bu icra edilmiştir. Aynı şey Ayasofya içinde geçerlidir…
Değerli dostlar ancak bir konuya dikkat çekmek isterim. Mahallemizde, kentimizdeki camileri boş, dikkat buyurun ve mutlaka Allah’ın mescitlerini doldurmamız gerekiyor. Çünkü bu bir dua ve yakarıştır. Ve şu yalan tarih bilgileri kaldırılıp, gerçek tarih de ders kitaplarında yerine almalıdır…
İnanıyorum ki, milli ve manevi düşünenler sevinç duymaktadırlar bu karar sonrası. Fatih ve askerleri daha rahat uyumaktadırlar mezarlarında.
Bu Ayasofya’nın açılması dediğim gibi son zincirin kırılması, diriliş müjdesinin verilmesidir. Hep birlikte ayağa kalmalı, Allah’ın ipine sım sıkı sarılmalıyız artık, yoksa Yaratan’ı gücendiririz manevi alemdekiler küser bizlere.
Kalın sağlıcakla.