Bal hasadı yapıyoruz. Bal sağımı günlerindeyiz. Arılarımız bol bol oğul verdi. Dört kovan arımız vardı baharda. Şimdi tam tamına 14 kovanımız oldu.
Diyeceksiniz ki:
-Dört kovan 14’e ulaşırsa bal yerine avucunuzu yalarsınız.
Haksız da sayılmazsınız. Bal verimi çok düşük. Ama emeğimizin karşılığını aldık. Kovan sayımız arttı. Az da olsa, tadımlık da olsa bal da aldık. Şükürler olsun.
Arılarımız bize halis muhlis bal verdiler. Bir de süzdük mü? Altın sarısı bir akışkan elde ediyoruz. İşte hakiki bal…Saf bal. Bal gibi bal!..
Bak ben yine neler söylüyorum.” Bal gibi bal…” falan.
Bal, baldır kardeşim. “Gibi”si fazla. Öyle mi dersiniz? Hem öyle hem öyle değil. Piyasada bal diye satılanların çoğu bal değil. Bize bal diye sunulan ne olduğu belirsiz bir nesne. Bal değil işte… Glikoz şurubunun bala benzetilmiş hali. Var mı bunun ötesi?
Bir tarihte balcı arkadaşım Haydar Şalcı Mersin’de semt pazarında bal satıyor. Haydar Bey Şarkışlalı’dır. Emlik yöresinden. İyi arıcıdır. Bir afiş hazırlatmış. Bu afişte şunlar yazılı: “ARI BALI VAR”
Ben bunu okuyunca güldüm:
-Yahu Haydar Bey, balı arı yapar. Arı balı ne demek oluyor?
Gülme sırası Haydar Şalcı’da:
-Öyle deme hocam. Piyasada bal diye satılanlar, arının yaptığı değil insanların yaptığı baldır. Tabii ona bal denilirse…Benim balım arının yaptığı baldır.
Düşündüm. Haklıydı Haydar Bey. Sosyal medyada merdiven altında bal yapanları gördüm sonraları. Sanayi ürünü bal üretiyorlardı. Bandın bir ucundan giren boş çerçeveler bandın sonunda sırlı mırlı tablo güzelliğinde bal çıtası oluyor, ambalajlanıyordu.
İşte bize bal diye sunulanların çoğu böyle üretilen sahte ballardır. Bunların balla bir alakası yoktur. Zararları çoktur. Say ki zehir! Bal diye sunulan zehir.
Sözü buraya getirdik. Esiri’nin bir deyişi geldi hatırıma. İlk dörtlüğüyle noktayı koyuyorum:
“Gel ey gönül mülk edinme bu dehri
Eli göçmüş ıssız hana dönersin
Bal deyi sunarlar akıbet zehri
Tacı tahtı bî-mekana dönersin”