“Hani bize “kültür” diye yutturulan şey aslında bir felaket, felaket olmasına da, bir de “Kültür” diye beynimize “Kültür emperyalizmi” dedikleri şeyi boca etmiyorlar mı. Bize ait ne varsa aşağılanıyor, alay konusu ediliyor. Bir “öcü”ye dönüştürülüyor…”
Bu tespit, Abdurrahman Dilipak(1 Kasım) yazısında yer almış, ilgimi çekmişti. İstedim ki, bu gün kültür emperyalizmine giriyim.
Aslında önce kendimizi çok iyi tanımamız lazım. Bunun için de tarihe övünmek veya yerinmek için değil ibret almak için yani olumlu bilgiler elde etmek maksadıyla bakmamız gerekir. Malesef görmek istediğimizi görüyoruz bakarken oysa hakka giden yol hakikatlerle örülüdür.Bazı gerçekler çoğu zaman acıdır…
Sorum şu, biz kimiz?
Bu soruyu kimi sorsam Türk’üm ve Müslümanım diye cevaplandıracaktır. Veya Kürdüm, Müslümanım diyecek. Veya Çeçen, Çerkez her ne ise ama ülkenin yüzde 98 Müslüman olduğunu göre, hangi milletten olursak olalım, Müslümanız elhamdürillah diyecek Anadolu insanı…
MÜSLÜMAN-TÜRK’ÜN VASIFLARI
Madem Türk ve Müslümanız öyle ise kendimizi tanımladığımız şekilde bir değerler zinciri ile donanmamız gerekiyor değil mi?
Yani Müslümanca bir hayat yakışır bizlere….
Peki Müslüman-Türk’e yakış bir hayat yaşıyor muyuz?
Efendim, duyamadım; evet mi, hayır mı?
Peki anladım, diyelim ki batılı olarak kendimizi tanımladık, bu halde de bir batılı gibi yaşam sürmemiz gerekmiyor mu?
Evet, ama biz batılı gibi de yaşamıyoruz?
Doğulumuyuz yoksa? Hayır, doğunun mistik havası da yok bizlerde…
O halde biz kimiz?
Cevabı yüksek sesle duyar gibi oluyorum. Türk ve Müslümanız.
Eyvallah! Elbette Türk ve Müslümanız.
Ama açalım bu konuya biraz isterseniz.
GÜVEN NEREDE, PLAJ GİBİ SOKAKLAR
Müslüman adil ve güvenilir olmalı, ibadetlerini düzenli yapıp, yardım severlikte yarışmalı, üretmeli, cömert olmalı, açık seçik giyinmemeli vs. vs.
Peki böylemiyiz? Soruyorum, yarım Müslümanlık olur mu?
Şunu söylemik istiyorum kardeşim, biz Türk ve Müslüman isek ki öyleyiz, o halde gelenek, görenek, örf-adet, inancımıza sahip çıkmalıyız…
Yazımı Dilipak’ın şu tespitleri ile tamamlayayım: “Bir sömürü aracıdır; pazar oluşturma, ülkenin kaynaklarını ele geçirme, inanç, tarih ve geleneklerinden kopararak, kendilerine bağımlı hale getirme. Kendi değerlerinden uzaklaştırıp, köklerinden kopartma, zihin dünyasını işgal ederek, tarzı hayatını değiştirerek bir ülkenin iktisadiyatı, maarif ve siyasetini ele geçirme operasyonunun aracı olan bir işgal yöntemi.
Batılılar; bir ülkeye işgal gücü göndermeden önce film, müzik, moda ile girmesi hep bu yolla oluyor. Kültür emperyalizmi en tehlikeli misyonerlik mektebidir.
Bir ülkeyi işgal etmek istiyorsanız, önce onların bilim, aydın, sanatçı, medya takımını ele geçirmelisiniz, gerisi kolay!”
Sonuç, biz yönümüzü 4 asırdır, batıyı döndük ancak batılı olamadık. Doğudan zaten uzaklaşmıştık. Dikkat buyurun, ne zaman ki kendimiz gibi olduk, işte o zaman Dünyaya adalet dağıttık, yön verdik. Demek ki, özümüze dönmekten başka çare yoktur.
Bu zor mu? Öyle diyorlar, olmazmış. Bence olur, yeter ki, biz isteyelim. Önce kendimizi düzeltmeden başlamalıyız. Yoksa, kimsenin kimseye bir söz söylemeye hakkı yoktur. Aksi takdirde, böyle gelmiş, böyle gider demekten başka çıkış yolumuz kalmayacaktır.