İnsanlık tarihi boyunca pek çok konu tartışılmış ve birbiriyle kıyaslanmıştır. Kıyaslanan ve tartışılan konuların başında da bilim ve din gelir. Aslında bir ve beraber olması gereken bu iki konu daima rakip olmuş, bilimciler üstünlüğü sağlayınca din, dinciler sağlayınca da bilim ikinci plana itilmiştir. Oysa ikisi farklı kulvarda yer almakta ve bu nedenle bunların beraber olması gerekmektedir. İkisi bir ve beraber insana hizmet etmeli ama bilim insanları ve din adamları olaylara farklı yaklaştığı ve birbirlerinin alanına tecavüz ettiği için üstünlük taslama yarışına girmektedirler. Böylece birbirlerine rakip hatta düşman olmuşlardır. Bizler onları aynı kulvarda yarışan iki rakip yerine farklı kulvarlarda yol alan takım arkadaşları olarak görmeliyiz. Nasıl ki otomobil ile kamyon aynı yolda gittikleri halde birbiriyle yarıştırılamıyor. İşte bu iki alan da birbiriyle yarıştırılmamalıdır. İkisinde de amaç insanı bilgilendirmek, onu tatmin ve mutlu etmenin yollarını göstermektir. İşte bu nokta kaçırılmamalı, aksi takdirde bazılarının yaptığı gibi farklı iki konu sanki aynı kulvarda yarışan rakip gibi görülür. Bu kıyaslamada suçun büyük kısmı bazı bilim insanları ve din adamlarındadır. Onların yanlış tutumu ve birbirlerini ret politikası insanların da bu konuları yarıştırmasına neden olmaktadır.
İkisi de aynı yolda giden ama farklı kulvarlarda olan bu iki konuda şu hususlar iyi bilinmelidir. Birincisi bilim ve din tamamen farklıdır. İkisinin de ortak konulara değinmesi birbirine üstün geldiği ya da birbiriyle yarıştığı anlamına gelmez. İkisinin de alanı farklıdır. Zira bilim Yüce Yaratıcının yaratma sanatını anlamak, din ise yaratılıştaki ve olaylardaki hikmeti, mana ve anlamı bilmek için vardır.
Örneğin bir heykeli düşünelim; bilim onun ne zaman, hangi maddeden ve niçin yapıldığıyla ilgilenir. Eserin ne zaman ve neden yapıldığını incelerken onun içindeki antika değeri ve toplumdaki anlamını incelemez. Çünkü bu değişkendir ve kişiye göre değişebilir. Sanat ise o eserin yapılış ve kullanılış amacını içindeki antika değeri ve toplum için anlamını inceler. Bir antika eserin yaşını bilmek bilimin işidir onun yaşına göre pahası ise sanatın işidir. Neden yapıldığı bilimin ne için ve ne anlama geldiği ise sanatın işidir. Din de sanat gibidir. İnsanın ve eserlerinin sanatsal anlamıyla ilgilenir.
Alın teriyle kazanılan bir lira ile çalınan bir lira bilime göre eşittir ancak dine göre hak edilen para değerli iken çalınan para alınmayacak kadar aşağılıktır. Dine göre insanlar ahlaki olanı yani helal parayı istemelidir. Bulunan paranın sahibinin aranıp aranmaması bilimin işi değil, din ve ahlakın işidir. Bilim bu konu ile ilgilenmez.
Başka bir örnek vermek gerekirse bilim bir heykelin yapılış sürecini ve yapımda kullanılan malzeme ile ilgilenir. Din ise onun içindeki sanat, insanların ona yüklediği anlam ve mana ile ilgilenir. Put ile heykeli birbirinden ayıran özellik de insanların ona yüklediği anlamdır.
İnsanın varlığı da tıpkı heykel gibidir. Bilim insanın anatomik yapısı, hücreleri, dokuları, organları vs. ile ilgilenirken din onun manevi ve ruhsal yapısı, his, duygu, düşünce, arzu, aşk, şehvet, istek, niyet ve hevesleriyle ilgilenir. Bunların birbiriyle bağlantılı olması birbirine rakip değil, birbiriyle irtibatlı olması gerektiğini gösterir.
Örneğin beden acıkır onun neden acıktığı veya neden besin istediği ile bilim, neyi ne zaman yemesi veya yememesi gibi konular ise dinin işidir. Bilime göre aldığınız protein veya gıda, dine göre onun nereden nasıl alındığı ve ne zaman yenildiği veya yenilmesi gerektiği önemlidir.
Bilim maddi yapımız din ise manevi yapımızla ilgilenir. Bilim birinin bahçesinden yediğimiz meyvenin bize kazandırdığı vitamin ile ilgilenirken, din onun haram ya da helal olmasıyla, din yemeği yediğimizde aldığımız enerji, kalori ve vitaminlerle ilgilenirken din onun yasaklı olup olmaması, oruçlu isek ne zaman ve ne şekilde yediğimizle ilgilenir.
Bir insanın inek eti yemesi normaldir ancak o kişi Hindu ise yediğinde bazı ruhsal sorunlar yaşayacaktır. Aynı olay bir Müslüman’ın veya Yahudi’nin domuz eti yemesinde de geçerlidir. Aslında yenilen bir ettir yiyen ise insan ama din onun ne eti olduğu ile ilgilenir. Fakat ilginçtir ki kişi onun ne eti olduğunu bilmese veya helal et zannetse aynı tepkiyi vermez. İşte burada olaya şuur, sorumluluk ve bilip bilmeme girer ki o da dinin işidir.
Bir çorba içiyoruz ve içtiğimizde herhangi bir sıkıntı yok, daha sonra o çorbadan çorap çıktığını öğreniyoruz. Hangi dinden olursa olsun o kişi mide bulantısı kusma ve tiksinme gibi sorunlar yaşayacaktır. Çünkü bu manevi yönümüz yani psikoloji ile ilgili bir durumdur. Tıpkı din gibi. Bu psikolojiyi yabana atamayız. Ve bu olayı sadece anatomik açıdan değerlendiremeyiz. Zira çorbadan çorapta, sinek de çıksa alacağımız vitamin değeri değişmez ama haz tam tersine döner. Fakat açlıktan ölecek biri için bu pek etkili olmayabilir. İnsanlar çok acıkmış ise lezzet aramaz. Sadece biyolojik ihtiyacını düşünür ve ölmeyecek kadar yemiş ise veya doymuş ise durum değişebilir. Bu da başka bir psikolojik durumdur. Yani manevi yönümüz ve hayatımız bizi bu kadar etkilerken bunu yok saymak bilime ters düşmek değil mi?
İşte insanların olayları ve durumları ahlak, erdem, duygu, helal ve haram olarak değerlendirmesi ve ona göre tepki vermesi dindir. Vitamin ve protein karbonhidrat vb. olarak değerlendirmesi ise bilimdir.
Bilim insanlarının görevi uzayın ve evrenin yaratılışını incelemek ve açıklamak iken ispat edilmeyen ve oluşumu açıklanamayan yaratıcının yarattığını düşünmek onu tefekkür etmek, ona inanmak, ona nasıl inanacağımız ve ibadet edeceğimiz ise dinin işidir.
Nasıl ki insanın aklını beyin, ruhunu kalp temsil ediyor öyle de beyin bilimi, kalp ise dini temsil eder. İkisini de yok farz edemeyiz ve reddedemeyiz. Zira bunun ikisinin birlikte insanı yönlendirmesi ve yaşamında ona yardımcı olması gerekmektedir. İnsan iki yönlüdür. Bilgi ve bilim beynini, duygu ve iman ise kalbini doyurmalıdır. Zira bedeni açlık kötü gözükse de kalbi açlık çok daha kötü ve insanı çok daha derinden etkilemektedir. İnsanın kalbini doyuran yegane duygu inanmaktır. İnanmak ise kalpten ve gönülden gelen bir iştir. Bu nedenle Din hayata anlam ve mana katan bir değerdir. Hayatı anlamlı kıldığınız sürece mutlu ve huzurlu olursunuz.
Bir insanın bir çocuğu kurtarmak için kendini feda etmesi kalbi bir iştir. Bu beyin ve bilimle değil, duygu ile olan bir iştir. Zira beyin ve bilime göre insan önce kendisini kurtarmalıdır. Zira bu evrimsel sürece aykırıdır. Çünkü yaşamını devam ettirmesi her şeyden önce kendisini yaşatmasına bağlıdır. Bu nedenle akıl ile düşünüldüğünde mantıksız ve abes gelen bu hareket dinen, kalben ve ahlaken erdemli ve gurur verici bir iştir.
İnsan bedeni bir hayvandan farksızdır ve bizi hayvanlardan ayıran özelliklerimiz bedeni değil duygusal ve kalbi yönümüzdür. Ahlak, erdem, onur, şeref, ibadet, inanmak vb. hasletler bizi biz yapan ve bizi diğer canlılardan üstün kılan yani bizi insan kılan özelliklerdir. Beyin ve akıl ne kadar üstün olursa olsun bu güzel hasletleri üzerinde taşımayan ve bunlara göre hareket etmeyen kişiler insanlarca, insan dışı varlık olarak kabul edilir.
Yunus’un dediği gibi:
İlim elinde çıra,
Yak da Mevla’yı ara,
Bilmek olmak değildir,
Olmaya bak olmaya…