Osmanlıyı yıkan birkaç sebepten birisi de Ortadoğu petrolleriydi. Ülkemiz o zaman sıkıntılı durumdaydı ve hazırlıklı da olmayınca, haçlı ve siyonistler birlikte Osmanlı’yı yıktılar.
Aradan geçen yıllar, genç Türkiye toparlandı, ancak şimdi yine emperyalistler Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına gözlerini dikmiş durumdalar. Ama bu defa emperyal güçleri karşı bizde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ne yapıyoruz?
Hepinizin bildiği gibi Türkiye, Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak için verdiği mücadelenin yanı sıra bölgedeki enerji faaliyetlerini de sıklaştırdı. Fatih sondaj gemisi, kendi kıta sahanlığı içerisinde, Antalya açıklarında sondajlar gerçekleştiriyor. Yavuz sondaj gemimiz ise gelecek ay sondaja başlaması bekleniyor. Barbaros Hayrettin Paşa gemisi ise adanın güneyinde doğalgaz arıyor. Sismik araştırmalar, KKTC'nin verdiği ruhsatlarla yapılıyor. Araştırma faaliyetlerine, olası bir tacizi engellemek için savaş gemileri de eşlik ediyor.
OLDU BİTTİYE GETİREMEYECEKLER
Hafta başında yine Yenişafak’tan Erdal Tanas Karagöl, emperyalistlerin Doğu Akdeniz’de bir oldu bitti, hesabı içinde olduklarını belirterek önemli bir yazıyı kaleme aldı. Der ki; “GKRY’nin Doğu Akdeniz’de tek başına ilan ettiği münhasır ekonomik bölgelerde hakkı olan Türkiye ve KKTC’nin, itirazlarda bulunarak bölgedeki etkin varlığını sürdürme arayışı içerisinde olması, önümüzdeki süreçte bölgede gerginliğin daha da artacağına işaret ediyor. Çünkü Doğu Akdeniz’de Türkiye ve GKRY arasında çakışan bölgeler olduğu gibi GKRY ve KKTC arasında da kıta sahanlığı konusunda çakışan bölgeler var. Bu çakışmaya rağmen GKRY’nin bunları görmezden gelerek arama çalışmalarında ruhsatlandırma için uluslararası firmalarla anlaşma yapması bölgede daha da karmaşık bir durumu ortaya çıkarmaktadır.
Çünkü tartışmalı alanlarda çıkarılacak kaynaklardan elde edilecek gelirlerde hem Türkiye’nin hem de KKTC’nin hakkı var. Türkiye baştan beri Kıbrıs adasında bulunacak kaynaklar üzerinde her iki tarafın da eşit haklara sahip olduğunu savunuyor.
Ancak hem GKRY hem de GKRY tarafından sağlanan ruhsatlandırma ilebölgede ortak gibi davranan ve doğalgaz arayışında olan enerji şirketleri, Türkiye’yi dışlayan ve ihmal eden farklı davranışlar sergilemekte.
İşin ilginç tarafı da bu şirketlere sahip olan ülkeler zaten GKRY’yi tanıyan, Kıbrıs adasının tamamında GKRY’yi egemen gören ve dolayısıyla aldıkları lisansların uluslararası hukukta geçerliliği olduğuna inanan ABD, Fransa, İtalya ve Hollanda gibi ülkeler.
Geçen hafta Hollanda’ dan Shell, ABD’den Noble Enerji ve İsrailli Delek şirketlerinden oluşan konsorsiyumun KKTC-GKRY arasındaki tartışmalı bölge üzerinde yeni bir anlaşma yaptığı biliniyor
Bu anlaşma ile yaklaşık 350 milyar metreküp doğalgaz rezervi olan Afrodit yatağının işletilme yolu açılarak, çıkarılacak doğalgazın boru hattıyla Mısır’a ve Mısır’dan da LNG olarak uluslararası piyasalara transferinin sağlanması planlanıyor. Bu bölge adına son derece kritik bir gelişme.
Aslında Kıbrıs adasında hidrokarbon kaynakları konusundaki meseleninTürkiye, KKTC ve GKRY arasında var olduğu düşünülse de bölge ülkelerinin yanında enerji şirketleri vasıtasıyla ilgili ilgisiz birçok ülkenin de bölgedeki meseleye dahil olduğu görülüyor.
Ayrıca Türkiye’nin bölgede kurulacak yeni denkleme dahil olmaması için yoğun çaba da harcıyorlar. Bir yandan çıkarılacak doğalgazın Mısır’a LNG yoluyla taşınması ve buradan da uluslararası piyasalara ulaşması arayışları devam ediyor. Diğer yandan İsrail, Yunanistan ve GKRY arasında Akdeniz’in altından Avrupa’ya gaz gönderecek East-Med adlı boru hattı projesi gündemde tutuluyor. Üstelik inşa edilmesi planlanan boru hattının teknik ve ekonomik olarak uygun olmadığı herkes tarafından bilindiği halde.
Daha önce de Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır’ın doğalgaz üretimi, tüketimi ve transferi konusunda Doğu Akdeniz Gaz Forumu adı altında bir araya gelerek Türkiye’yi ve KKTC’yi bu forumun içine almadıklarına ve bu noktada yoğun çaba harcadıklarına şahit olmuştuk. Sonuç; Türkiye, Doğu Akdeniz’de oluşturulan oldu bitti durumunu kabul eder mi? Elbette hayır.
Yani iki yol var, ya barış yolu ile konu masada çözülür, herkes hakkını alır…
Kalın sağlıcakla.