Ben iki Şükrü tanıdım. İkisi de Çakır. Ama Çakır, birinin adının önünde, diğerinin sonunda. Biri Çakır’ın Şükrü, diğeri Şükrü Çakır.

Oğulcuklu Çakır’ın Şükrü. Çakır’ın Şükrü’nün babasının adı Çakır. Çakır, hali vakti yerinde bir insandı. İki oğlu, bir kızı vardı. Oğullarının adı Şükrü ve Şaban’dı. Kızının adı ise İfakat. Soyadı yasası çıkmamış o yıllarda. Otuzlu yıllar…Oğulları Çakır’ın Şükrü, Çakır’ın Şaban diye bilinirdi. Çakır’ın oğlu, Çakır’ın kızı adlandırmaları da onları çağrıştırırdı.

Çakır’ın Şükrü’nün başından birkaç evlilik geçmiş. En son evliliğini Gara Zela ile yaptı. Dört kızı oldu Çakır’ın Şükrü’nün Gara Zela’dan. Erkek evlat sahibi olamadı.

Çakır’ın Şükrü Gara Zela’ya dünür göndermiş. Gara Zela dul bir hanım. Eşi Dadal ölmüş. Üç tane de oğlu var Dadal’dan. Kardeşi Saffet’in evinde kalıyor. Dünürcüler gelmiş Saffet’in evine. Allah’ın emrini anmışlar. Saffet kızı verecek de biraz naz yapıyor. Malum kız evi, naz evi…Başlık istiyor. Başlık istemesinin sebebi de bir çift öküz alacak. Yeğenleri çifte çubuğa gitsin. Ele güne muhtaç olmasın. Dedi ki dünürcülere:

-Bir çift okuz isderim. Yiğenlerim geçimlerini sağlar. Kimseye muhtaç olmazlar.

Gara Zela da dinliyor tabii. O da izdivaca gönüllü:

-Çakır’ın oğlunun her bulut altında bi tallası var. Benim çocuklarıma da bakar, demesiyle Saffet cin atına bindi:

-Vay bokumun gızı! Ben seni, çocuklarını düşünüyom. Ne haliniz varsa gorün.

.

Burada Çakır’ın Şükrü’den Şükrü Çakır’a geçelim. Şükrü Çakır, Yozgat Vali Yardımcısı idi. Yaş haddinden geçenlerde emekli oldu. Kendisiyle iki kez telefonla görüştük. Yüz yüze görüşmek kısmet olmadı. Kitaplarımı gönderdim. Teşekkür için aradı. Ben Yozgat’a gittiğimde kendisi Yozgat’ta değildi. Görüşemedik.

Şükrü Çakır okur yazar bir idareci. Şimdi okur yazar tabirini açmam lazım. Yanlış anlaşılabilir. Edebiyata aşina bir insan Şükrü Çakır. Kitap, dergi okuyor. Çıngı Dergisi’nde yazıyor. Ozanlara, yazarlara çok yakın. Okur yazar dememin sebebi bu.

Emekli oldu artık. Okumaya, yazmaya daha fazla zaman ayıracaktır.

Geçen gün Facebook’ta bir paylaşımını gördüm. Sayın Şükrü Çakır’ın izniyle ilgilerinize sunuyorum:

“Sabahın erken saatinde:07;30'da halkın içine indim.Bir otobüs durağından otobüse binerek diş hekimliği fakültesi'ne kızımı diş tedavisine götürüyorum.Güzergahım İzmit'in Topcular Mahallesi'nden Diş Hekimliği Hastanesi'ne Yuvacık...

Sabahın bu erken saatlerinde ortalık sakin ve tenha..Bindiğim durakta iki otaokul öğrencisi bekliyordu, onlar da bizimle bindiler..Otobüslerde yer bulunuyor oturulabiliniyordu.Altmış beşlik yeşil kartımı basıyor ve artık devletin sunduğu en rahat hizmetten faydalanabiliyordum.Bu vesile ile yıllardan sonra Sevgili Halkımızla Aziz Milletimizle içiçe ve omuz omuza oluyor.onlarla aynı hava teneffüz edecektik.

Vaktin bu saatinde okula giden ortaokul lise ve Üniversite öğrencikeri ve yine işe giden işci küçük esnaf vardı otobüse binenler.Hali vakti yerinde memurlar müdürler iş adamları tüccarların otobüste ne işleri vardı özel araçlarına binmiş beş dakikada iş yerlerine gitmiş olmalıydılar.

...

Selamün Aleyküm"diyerek girdikleri dikkatimi çekti.Şöför de mukabele etti.Demekki şöförün tanıdıkları olmalıydı...Daha sonraki duraklarda lise üniversite öğrencileri kalabalıklaştı.Cedit Mahallesi ara sokaklara girdik."

.
Ben de bu paylaşımın altına şu yorumu yaptım: “Günaydın. Aramıza hoş geldiniz Sayın Çakır. Sine-i millete döndünüz. Hayırlı olsun efendim…”

Şükrü Çakır şöyle yanıtladı bu yorumu:”Mustafa Bey teşekkür ederim.Aziz ve Necip Milletimin sinesin dönmekten onur duyuyorum…”

.

Şükrü Çakır’a selam ve saygılarımızı iletiyoruz.

Anlatının devamını bekliyoruz efendim.