Doğu kültürü ile Batı kültürü arasındaki temel farklar Doğu kültürü içe, Batı ise dışa. Dönüktür. doğu kültürü soyut değerler üzerine inşa edilmiş batı kültüründeki yüzeysellik ve pragmatiktir, faydacıdır.
Batı kültürünün kaynakları Mitoloji, felsefe, hukuk, teoloji (Yahudilik ve Hıristiyanlık), bilim ve teknolojidir. Doğu kültürü ise; Akla, vahye ve bilime dayanır.
Doğu kültüründe önce insan, sonra nizamdır. Batı kültüründe ise önce nizam sonra insan gelir
"Batılılaşma" kavramı, tahmin edebileceğimiz gibi, Osmanlı Devleti'nde özellikle 19. Yüzyıldan itibaren hızlanan "Avrupa'ya benzeme", "Avrupa'yı taklit etme" çabaları ile alakalıdır. Bu dönemde, özellikle ekonomik, askeri ve bürokratik açılardan Avrupa'daki güçlü devletlerin gerisinde kalmakta olduğunu fark eden Osmanlı devlet adamları, Batı'nın belli başlı alanlarda kendilerinden daha gelişmiş olduğunu kabul edip, çeşitli reform hareketlerine başlamıştır.
19. Yüzyılın başında; III. Selim, II. Mahmut ve I. Abdülmecid dönemlerinde hız kazanan reform hareketleri, Yeniçeri Ocağının kaldırılması, Batılı tarzda yeni bir ordu kurulması ve Tanzimat-Islahat fermanların ilan edilmesi ile örneklendirilebilir. Osmanlı Devleti ordusunda ve devlet yönetiminde Avrupa'nın yöntemlerini "ithal ederken", aynı zamanda bu sistemler içinde çalışabilecek insanlara da ihtiyaç duymaya başlamıştır.
Bu nedenle, özellikle İstanbul ve diğer büyük şehirlerin zengin aileleri içinde, Batılı bir eğitim sistemi içinde yetişen, kimileri Avrupa'da okuyan, çok iyi Fransızca, Almanca veya İngilizce konuşan, Avrupa'yı gezip gören bir kesim ortaya çıkar. Zamanla, Avrupa'nın etkisi altında yetişen bu insanlar, bu kültürü sadece devlet – ordu işleri için değil, günlük hayatları için de ideal bir sistem olarak görmeye başlarlar ve git gide eski, geleneksel, alaturka yaşamları yerine, Avrupa'da gördüklerine uygun bir yaşam tarzını kabullenirler.
"Batılılaşma" kavramı, tahmin edebileceğimiz gibi, Osmanlı Devleti'nde özellikle 19. Yüzyıldan itibaren hızlanan "Avrupa'ya benzeme", "Avrupa'yı taklit etme" çabaları ile alakalıdır. Bu dönemde, özellikle ekonomik, askeri ve bürokratik açılardan Avrupa'daki güçlü devletlerin gerisinde kalmakta olduğunu fark eden Osmanlı devlet adamları, Batı'nın belli başlı alanlarda kendilerinden daha gelişmiş olduğunu kabul edip, çeşitli reform hareketlerine başlamıştır.
19. Yüzyılın başında; III. Selim, II. Mahmut ve I. Abdülmecid dönemlerinde hız kazanan reform hareketleri, Yeniçeri Ocağının kaldırılması, Batılı tarzda yeni bir ordu kurulması ve Tanzimat-Islahat fermanların ilan edilmesi ile örneklendirilebilir. Osmanlı Devleti ordusunda ve devlet yönetiminde Avrupa'nın yöntemlerini "ithal ederken", aynı zamanda bu sistemler içinde çalışabilecek insanlara da ihtiyaç duymaya başlamıştır.
Bu nedenle, özellikle İstanbul ve diğer büyük şehirlerin zengin aileleri içinde, Batılı bir eğitim sistemi içinde yetişen, kimileri Avrupa'da okuyan, çok iyi Fransızca, Almanca veya İngilizce konuşan, Avrupa'yı gezip gören bir kesim ortaya çıkar. Zamanla, Avrupa'nın etkisi altında yetişen bu insanlar, bu kültürü sadece devlet – ordu işleri için değil, günlük hayatları için de ideal bir sistem olarak görmeye başlarlar ve git gide eski, geleneksel, alaturka yaşamları yerine, Avrupa'da gördüklerine uygun bir yaşam tarzını kabullenirler.
"Batı karşısında niçin geri kaldık?"
Geri kalışımızı dinde arayan Batıcıların aksine, yenilginin sebebini dinde değil de "tarihsel İslam "da yani gelenekte gören İslamcılar. İslam ilerlemeye, bilim ve teknike karşı değildir. Müslüman Türkler İslam'a hizmet ettikleri gibi Müslüman Türk alimleri yetiştirmişler ve Türk İslam Medeniyetini kurmuşlardır.
BATI DİYE DİYE
"Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz,
Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz.
Kapkaranlıkken bütün afakı insaniyetin,
Nur olup fışkırmışız ta sinesinden zulmetin." Mehmet Âkif Ersoy
Merhum Mehmet Akif'in bu dizelerle ifade ettiği gibi bir zamanlar bizde, doğuda ve özellikle İslâm diyarında parlayan ilim, bilim ve medeniyet ile batıyı ve tüm dünyayı aydınlatıyorken ne olduysa son yüz yılda işler tersine döndü. Müslüman toplumlar gerilemeye ve sadece gıpta ile batının teknolojik ilerleyişini seyretmeye başladı. Batının yaptıklarıyla yetinip onlarla övünmeye başladı. İyi - kötü ayırımı yapmadan batıda olan her şey kabul edilir oldu.
Söz gelişi Müslüman toplumlarda özellikle son bir asırdan beri inançta, yaşantıda, ahlâkta, kültürde, geleneklerde ve her türlü anlayışta körü körüne batı taklitçiliği alabildiğine kendini hissettirir oldu. Öyle ki; inancı başka, yolu başka, gelenekleri başka, kültürü başka olan batıyla aramızda hemen her konuda pek bir fark görülmez oldu. Sonunda bizim köklü geleneklerimiz kayboldu. Sosyal hayatımız, görüntümüz, kadın-erkek kıyafetlerimiz, ilmimiz, bilimimiz, sanatımız, ahlâkımız, inancımız, anlayışımız yön değiştirmiş oldu.
Meselâ son zamanlarda şehirlerimiz, cadde ve sokaklarımız, ev döşemelerimiz, ahlâkınız, küçük-büyük arası ilişkilerimiz, özel ve genel yaşantımız, kıyafetlerimiz ve her cinsten merasim yöntemlerimiz değişmiş oldu. Cenazelerimizi alkışlarla, çiçeklerle doğum, nişan, evlilik gibi özel günlerimiz, düğünlerimiz, komşuluk ilişkilerimiz ve her türlü sosyal yaşantımız, bize özgü kültürümüzden uzak, batının bir parçası hâline gelmiş oldu.
Şunu iyi bilelim ki;
* Batı toplumunda aile kavramı kalmamıştır. Yaşlılar huzurevine gençler çalışmaya, hayatı dışarda yaşamaya başlamış, aile fertleri birbirini tanımaz hale gelmiştir.
* Batı toplumunda kimsenin kimseye güveni kalmamış, güvensizlik ortamı oluşmuştur.
* Batı toplumunda kardeşlik, akrabalık kalmamış, sevgi saygı ortadan kalkmış, menfaat ortamı oluşmuştur.
* Batı toplumunda bilhassa eşler arasında kıskançlık ortadan kalkmıştır.
Mehmet Akif merhum, "alınız ilmini garbın, alınız sanatını" diyordu ama bugün batı denilen toplumun bir yığın enkazdan başka ne ilmi ne âdâbı ne de sanatı kaldı. Bunun neyine hayransınız? Neyini alacaksınız?
Çocuk sesine hasret aile düzenlerini mi?
Evlat yerine hayvanlarla avunmalarını mı?
Yaşlılarını yurtlara, Huzurevlerine mahkûm edişlerini mi?
Normal görülen evlilik dışı birlikteliklerini mi?
Anne babayı tanımadan yaşayan nesillerini mi?
"Alman usulü" diyerek kimsenin kimseyi düşünmeyişini, umursamayışını mı?
İyi ahlâk sanılan ahlâksızlığını mı?
Özgürlük sınırını aşan utanmazlığını mı?
Aşırı derecede moda diye göze hoş gelmeyen modasını mı?
Giyinmiş çıplaklığını mı ?
Kendilerini yaratan Allah'ı bile tanımayışlarını mı? Ateizm, düalizmini ve Teslis inancını mı?