Oğulcuk’ta düğün bir başkaydı bir zamanlar. Günler, hatta haftalar öncesinden hazırlıklar yapılırdı. Gurbetten gelin gelecekse ona göre tedariklenilirdi. At arabası en gözde taşıt. Atlar süslenir. Kuyrukları düğümlü. Tımarlanır atlar. Tüyleri ıldır ıldır yanar. Yeni koşumlar alınır atlara. Atların boynuna iri tazı boncuğu. Gerdanlık misali bağlanır. Zilli milli. Atlar yorgalayınca bir güzel öterdi ki o ziller. Bizim Oğulcuk’ta atın eşkin yürüyüşüne zongalama derler. Atlar zongaladıkça ziller de şıngır mıngır olurdu. Kaba minderler, yonu yastıklar konurdu arabanın üstüne. Ağalar, bağler (beyler) kurulurdu kaba minder üstüne. Bir seyirlik manzara ki seyrine doyulmaz... Henüz yollarımızda motorlu taşıtların ses vermediği yıllardı. Bir Tokat türküsünde geçer. Şöyledir: "Aşağıdan gelen yaylı makine Bırakın gır atı girsin ekine Atın benim sevdiğimi terkime Gır at yorulur da gönül yorulmaz" Makineleştik. Kamyonların adı makineydi. Artık şehire makineyle gidilir oldu. Giderek makinelerin yerini otobüsler aldı. Otobüs dediysem çarkıta çıkmasına az kalmış, miadını doldurmuş toplu taşıma araçları. Altmışlı yıllarda Oğulcuklu; Boğazlıyan’a, Kayseri’ye Karakoçlu Şahabet’in otobüsüyle gider gelirdi. Bir de Devecipınarlı Haceli’nin otobüsü vardı. Adı “Çölguşu”. Çöl kuşu çalışınca her bir azasından ses gelirdi. Hareket halindeyken hop hop hoplatır, zıp zıp zıplatırdı yolcuları. Çölguşu, Belören-Oğulcuk-Devecipınar üzeri Boğazlıyan’a yolcu taşırdı. Şahabet de Belören- Oğulcuk- Yazıçepni- Karakoç güzergahında seyrederdi. Özellikle cumartesi günleri birkaç sefer yaparlardı Boğazlıyan’a. Çünkü Boğazlıyan pazarı vardı o gün. O yıllarda Necip’le Ümüs’ün düğünü olacak. Ümüsgil Kayseri’de oturuyorlar. Oğulcuk’a gelin gelecek. Kız evine gidildi. Oğlan babalığı Başçavışın Serdar eşi Elmayı’yı aldı yanına. Kayseri’ye geldi. Kız babası Iraybın Mustafa’yla konuşup anlaştı. İhtiyaçlar giderildi. Düzen düzüldü. Yorgan döşek için yün, melefe, kaput bezi ne gerekiyorsa tedariklenip kız evine teslim edildi. Oğlan tarafı, kız tarafı düğün gününü kararlaştırdılar. Başçavışın Serdar ve eşi Elmayı köye döndü. Gerekli hazılıkları yaptılar. Kayseri’ye gidileceği gün otobüsçü Şahabet bir başkasına söz vermiş. Başçavışın Serdar dedi ki: -Biz de Cuma günü gidek. Gelinimizi getirek. Olur mu, olur. Fakat kız tarafının bundan haberi yok. Telefon melefon ne gezer o sıralar. Düğün alayı ala hehey vardı Kayseri’ye. Iraybın Mustafa’nın evine. Düğün evinde yorgan döşeniyor. Döşek dolduruluyor. Telaşlandı kız tarafı. Iraybın Mustafa şaşkın hallerde: -Yav hoş geldiniz, safa geldiniz de biz sizi Pazar günü bekliyorduk. Başçavışın Serdar güldü: -Bak mısdafa, hısımım. Ototbuscu Şağabet’in bazar gunü işi varımış. Biz de bu gun geldik.Bi gun önce, bi gun soğna, noğolacak? Iraybın Mustafa ne diyeceğini bilemedi. İleri gelenler araya girdiler. Yengeler el kol oldu. Yorgan döşek hazırlandı. Eksik gedik giderildi. Düğüncüler gelini alıp geldiler Oğulcuk’a. Necip’le Ümüs’ün düğünü o sıralar epey gündemde kaldı.