Eğitimde, özelleştirmenin önemi ile ilgili olarak, defalarca makale yazdım. Bu konu Perşembe günü Necip Fazıl Kültür Merkezinde ki bir panelde ele alındı. ‘‘Kahramanmaraş Özel Öğretim Kurumları Derneği’’ adına konuşan İbrahim Gülsu kardeşim, ‘‘Dünden Bugüne Özel Öğretim Kurumları ve Bu Kurumların Sıkıntılarına Çözüm Önerileri’’ başlıklı konuşmasında enteresan ve sıra dışı önerilerde bulundu. Kendi ifadesine göre, bu görüşleri bazı sivil toplum örgütü temsilcilerince benimsenmedi! Gülsu’nun açıklamalarında, devletten beklentiler ön plana çıkartırken, bunları sizlere başlıklar halinde aktarmak istedim. “ Devletlerin vazgeçilmezi olan eğitim; hayatı; kolaylaştıran, güzelleştiren; bireyin en kısa sürede topluma katkısını sağlayan bir çabadır. Bu çabanın öncüsü yönlendiricisi de devlettir. Özel öğretim kurumları ülke için gereklidir ve özellikle rehabilite edilecek çocukların topluma kazandırılması gerekiyor. Eğitim veren kurum resmi de olsa, özel de olsa çocuklarımızı milli şuuru yüksek, milli direnci sağlam insan olarak yetiştirmek eğitim kurumlarımızın kutsal görevidir. Son dönemde ülkeyi kaosa sürükleyen terör örgütü (FETÖ) eğitim kurumları; özel öğretim kurslarının, etüt merkezlerinin yaşadığı sıkıntının kaynağı bu örgüt olmuştur.
DEVLETİN KAYGILARINA KATILIYORUZ Gülsu, açıklamasına şöyle devam ediyor; “Devletin tüm kaygılarına katılıyoruz. Devletin varlık ve bekası her şeyden önemlidir. Devlet içinde devlet olmaz. Ancak, bu alanda yatırım yapmış, yıllardır çalışan yüz binlerce girişimciyi ve çalışanı da devletimizin düşünmesi gerekir. Bugün binlerce özel öğretim kursu, etüt merkezi çözüm olmazsa yeni kararlardan dolayı iflas edecektir. Bundan sonra öğrencinin sınavlara yönelik öğretim destek ihtiyacını nasıl karşılayacağını takdirlerinize sunuyorum. Gülsu, konuşmasının sonunda bazı rakamlar vererek, özel eğitimde atak yapılmasını istedi ve şu bilgileri verdi; “Resmi bilgilere göre 2014-2015 yılında özel okulların öğrenci payı % 5 iken, bu oran 2015-2016 yılında dershanelerin temel liseye dönüşümünden dolayı 7,2’ye çıkmıştır. Bu oran ilimizde %5’tir.OECD ülkelerinde ise bu oran yüzde %2’dir. Temel liselere gelen öğrencinin yarısı sınav kaygısından dolayı gelen son sınıf öğrencisidir. Bundan dolayı özelleşmedeki artış zorlama ve sunidir. Özel sektör demek; canlılık, rekabet, kalite, müşteriye seçme hakkı vermek demektir. Özel sektör; istihdam, vergi, gelir, sosyal ve ekonomik hayatta hareket demektir. Devlet; sağlıkta gösterdiği cesareti, cömertliği eğitimde de göstermeli. Bu ülke için sağlık kadar eğitim de önemlidir. Bugün hasta; nasıl istediği hastaneyi, doktoru seçiyorsa; öğrenci de istediği okulu ve öğretmeni seçebilmeli. Devlet; bir öğrencinin kendisine maliyetini, özel okula gitmek isteyen her öğrenciye vermeli ve öğrenci istediği özel okulu da tercih edebilmeli. Bugün bir öğrencinin devlete maliyeti yaklaşık 10 bin TL’dir. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ise ondokuz. Ama hala ilimizde bazı sınıflar 35-40 kişi. Bu kayıp nereden kaynaklanıyor? On bin liranın özel okul adına öğrenciye verildiğini düşünün. O zaman özel öğretim kurumlarında korkunç artış olacaktır. Şuan devletin ödediği teşvik 3700 TL. Üstelik bu paranın yüzde otuzu KDV, vergi, sigorta adıyla tekrar devlete dönüyor. O halde devletin teşvik vermekten korkmaması gerekir. Devlet pilot uygulamaya cesaret etmeli, eğitimciye güvenmeli; ama devletin kırmızıçizgilerini asla çiğnetmeden, özelleştirmeyi gerçekleştirmeli…” Hocam, konuşmasının bir bölümünde ise üniversitelerde de özelleştirme yapılmasını önermiş. Ancak bu görüşte salondakiler tarafından tepki görmüş. Konu uzun ancak, kısaca görüşümü ifade edeyim. Elbetti özel eğitim kurumlarının sayısı artmalı, ancak bu artış kaliteyi de beraberinde getirmeli. Özelleştirme, kaliteyi de getirirse destek olunmalı. İkinci konu ise, hesabı kitabı, getirisi/götürüsü düşünülmeli. Bir başka konu ise, eğitimde fırsat eşitliği de unutulmamalı, diyor. Saygılar sunuyorum.