Din toplumsal sorunlara çözüm bulan ve insanın hem bu dünyada hem de ahirette daha iyi ve rahat yaşamasını amaçlayan bir olgudur. Ama bazıları dini bu dünyada ezilmek veya bu dünyada mutsuz yaşamak olarak algılıyor. Fakat bu tipler başka platformlarda da; dine uyanların dinini yaşayanların hem bu dünyada hem de ahirette mutlu ve müreffeh yaşayacağını iddia ediyor ve üstüne basa basa ‘Dünya da mutlu olmanın yolu dine sarılmaktır’ diyor ve kendisiyle çelişiyor. Günümüzde dindar iktidar hakim olduğu için dindarlar artık siyaseten ezilmiyor, hatta dindar veya öyle gözüken bazı insanlar bu sayede güçlerine güç, zenginliklerine zenginlik katıyor. Ama bugünkü konumuz ve derdimiz onlar değil, alt tabakada dindar olup, haram yememe adına döviz ve altınla borç alan ve bu borcun altında ezilen garibanlar.
Faiz nedir? Elbette hak edilmeyen paradır. Ve dinimizce Faiz devletten de alınsa haramdır. Bunda diyanet hariç herkes hemfikir. Dince de ahlakça da alın teri ile kazanılan para kutsaldır. Hak edilmeyen para haram ise hak edilmeme olayı sadece faizde mi var? Örneğin: Bir gecede altından ve dövizden kazanılan milyarlar hak edilmiş oluyor mu? Bir gecede repodan (faiz) kazanılan paradan daha fazlasını döviz ve altından kazanmak neden caiz? Artı, din borç alanı korurken neden borç vereni korumuyor? Örneğin: Beş yıllığına birinden 50 bin lira borç aldınız. Şu günde kimse size vermez ama hadi aldınız diyelim. Beş yıl sonra ona verdiğiniz 50 bin lira, 50 bin lira mı oluyor yoksa otuz bine mi düşüyor? Az önce belirttiğim gibi insanlar neden borç vermez oldu ve insanlar neden sadece bankadan kredi çekiyor biliyor musunuz? Çünkü kimse borç vermiyor da ondan. Neden çünkü verenin verdiği para eski para olmuyor da ondan. Son olarak çünkü şimdiki din anlayışı Türk parası ile borç vereni korumuyor da ondan.
Din yaşamda meydana gelen zorluklara çözüm bulan ve insanları ezilmekten koruyan ve onlara saadet vadeden bir olgu iken şimdi kimse dinde buna çözüm bulamıyor. Ya da çözüm diye sundukları şey fakir fukarayı ezmekten başka bir işe yaramıyor. Peki, Fakir fukaranın ezilmesini engelleyemeyen bir çözüm, nasıl çözüm oluyor? Ya da ezilen fakir fukara olduğu için din adamları ilgilenmiyor mu? Ama bu kişiler fakirin kötü günler için evinde sakladığı 80 gram ve üstü altından zekat alınması gerektiğini biliyor. Ama aynı fakirin altın borç aldığı için sürekli artan borcuna bir çare bulamıyor veya bulmuyor. Diyanet ve müftülükler ezilen bu garibanlara çözüm bulmak zorunda, bu dünyada sıkıntı çeken öbür tarafta rahatlar mı diyecek. Bu mantıkla ülkemizde lüks içinde yaşayan yönetici ve dindar zenginler öbür tarafta ne yapacak, onlar da cehenneme mi gidecek? Öyleyse çözüm ne?
Borcunu sürekli artmasını istemeyenler altın ve döviz ile borç almıyor ve bankadan kredi çekiyor. Bankadan kredi çekmenin günah olduğunu düşünenler de, hocalar öyle diyor, gidip altınla borç alıyor. Ve borç altında ezilmeye başlıyor. Günden güne azalması gereken borcu günden güne katlanıyor ve en sonunda astarı yüzünü geçiyor ve ev için aldığı altın borcu, evin fiyatına yetişiyor. Bir zaman sonra evi satsa bile aldığı altın borcunu ödeyemeyecek hale geliyor.
Şimdi onlardan birini örnek vermek istiyorum. Bir dindar ev için 40 bin liralık altın borç alıyor, kredi günah olduğu için, ama diğeri bankadan beş yıllık 150 bin lira kredi çekiyor, 200 bin ödeyecek. Dün itibariyle altın alanın borcu 90 bini biraz geçmişti. Ve hala günden güne artıyor. Yarın ve gelecek ay kaç olur kimse bilemiyor. Ama 150 bin lira kredi çekenin borcu hala 200 bin değişmemiş ve artmamış. İlerde de azalacak ama diğerinin ki artacak ve artış miktarı da belli değil. Şimdi siz diyeceksiniz ki onun ödülü ahirette, ama din dünyada ve ahiretteki mutluluğu sağlamak için gelmemiş miydi? Peki, fakir fukaranın ezilmesini engelleyemeyen çözüm, çözüm müdür?
Hani faiz, hak edilmeyen veya sürekli artan para değil miydi? İslam’ın onu adil ve hak bulmayıp kaldırmasının nedeni, borcun sürekli ve orantısız bir şekilde artması ve fakir fukaranın onu ödeyememesi değil miydi? İslam onu bunun için kaldırmamış mıydı? Yoksa ben mi yanlış biliyorum. Din o borcu sabitlememiş miydi? Peki, o dönemde sürekli artan borcu kaldıran bir din, günümüzde neden sürekli artan borcu destekliyor? Bu dinden mi yoksa dini yorumlayamayan Diyanet, Müftülükler veya hocalardan mı kaynaklanıyor?
Din sadece 1400 sene öncesinin sorunlarına mı çözüm getiriyor? Günümüzdeki ekonomik sorunlara çözüm bulamıyor mu? Ekonomiden anlamayan din adamlarının ekonomi ile ilgili fetva vermesi ne kadar doğru olur? Günümüz sorunlarına çözüm bulamayan ve dindar halkı ezen bir din günümüzde geçerli olur mu? Ya da çözümü din değil de din adamaları mı bulamıyor veya bulmak mı istemiyor? Diyanet keşke devletten alınan faiz helaldir yerine altın ve döviz borcu altında ezilen dindarların sorununa bir çözüm bulsaydı. Zira benim bildiğim din, insanlığın ortaya çıkardığı adaletsizliklere ve haksızlıklara çözüm getirmek, adaleti ve huzuru sağlamak, ezileni korumak için gelmiştir. Yoksa ben mi yanlış biliyorum…