Evet değerlidostlar; bir hafta arayla tekrar hayal aleminde gezintiye devam edelim.
Zaman zamantanıdık ya da tanımadık insanlarla sohbetlerimiz oluyor. Aynı apartmanda oturupkimsenin kimseye selam vermediğinden, komşuluk ilişkilerinin neredeysekalmadığından, aynı çatı altında yaşadıkları halde birbirlerinitanımadıklarından bahsediyorlar.
Yetmişli yıllarınortalarıydı. Televizyon henüz hayatımıza yeni girmeye başlamış, bir çok evdeolmadığından, olan evler akşamları tambir curcuna olurdu. Genellikle gençler televizyon olan evleri doldurur, evsahipleri her akşam olan bu curcunadan hiç rahatsız olmazlardı. Aynı yıllardaise komşuluk ilişkileri yoğun bir şekilde yaşanmaya devam ediyordu. Hemen hemenher akşam ya bizden biri bir komşunun kapısını tıklatıp müsaitseniz akşamannem-babam size gelecek der, ya da komşu çocuklarından birisi bizim kapıyı tıklatıpaynı şekilde anne ve babamı evlerine davet ederlerdi. Bu misafirlikler içinevin özel bir misafir odası yoktu. Oturma odaları misafir odası vazifesini dehakkıyla ifa ederdi. Çünkü evler şimdiki gibi geniş ve büyük değildi.Misafirler için çok özel bir çaba sarfedilmez, çeşit çeşit yiyecekler bugünolduğu gibi sırf gösteriş olsun diye ortaya konulmazdı. O günlerin en önemlitrendi misafir hanımla evin sahibesinin mutfakta birlikte yaptıkları sıcakkekleri çayla ikram etmeleriydi. Kimse kimsenin ne halısına ne kilimine, ne demobilyasının markasına bakardı. Allah ne verdiyse yenilir içilir, tekrar kısazamanda görüşmek dileğiyle gece sonlandırılırdı.
Bugün bakıyorumda herkeste aynı özlem nerede o eski dostluklar, nerede o eski bayramlarteraneleri. Kendi elimizle bir rüzgara kapılıp yok ettik o güzellikleri birerbirer. Şimdi yapacak tek şey” Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime”şarkısını söyleyip teselli olmaya çalışabiliriz ancak.
Aslında oyıllardan bu yana kaybedilen, unutulan sadece dostluklar değil, onun daötesinde bir çok değeri de beraberinde ve farkında olmadan yitirdik. Peki birçok şeyi yitirirken acaba ne kazandık. Belki hepimizin bir ya da iki arabasıoldu, daha çok dışarıya çıkar olduk, kadınlarımız daha sosyal, hayatın tamgöbeğine girdiler. Gençlerimiz eskiden yamalıklı giymezken şimdi yırtık pırtıkkıyafetlerle sokaklarda arz-ı endam ediyorlar. Tanıdıklar bile hayatı o kadaryoğun yaşadıklarından karşılaştığımızda selam vermeden yanımızdan geçiyorlar.Halbuki Müslüman’ın Müslüman’a selam vermesi sıradan bir ritüelden öte birduadır. Rabbim bu şekilde Müslüman’ı Müslüman’a duacı kılarak içerisinde nicehikmetleri barındıran çok önemli bir kavramın hayatımızda yer almasınısağlamıştır.
Bir ayı aşkınsüredir pasif emekliliğe son verip tekrar hayatın içerisinde yer almak için birahbabımla ticarete başladım. Gördüğüm en acı şey hemen hemen herkesin söz veripsözünde durmaması oldu. Yeni işyerinde çeşitli tadilatlar gerekiyor, birisinibulup o işleri yaptırmak istiyorsun, şu zaman gelirim diyor asla gelmiyor, birindensatılmak üzere bir mal istiyorsun, şu zaman getiririm diyor asla getirmiyor.Yapılan işler ise sıradan, kalitesiz, tüm teknolojik imkanlara rağmen. Kimseninnam için iş yaptığı yok. Eski zamanlarda insanlar için en önemli olan şeyitibar imiş. Şimdi ise bir an önce ev almak ( En az dört artı bir), bir bağ evisahibi olmak, hem kendine hem de eşine araba ( Eşininki jeep türü olmalı).Çocuklarını kolejlere gönderebilmeli, ha birde tatile Bodrum’a gitmeli. Yoksael alem ne der.
Gelin hepbirlikte bazı şeyler için adımlar atalım. Önce hayaller kuralım. Beynimizde birkarar verip bu kararı adım adım hayata geçirmek için bizi yönetenleri deyönlendirelim. Terk ettiğimiz köyümüzü, kasabamızı tekrar ihya etmek tekraryaşanılır yerler kılmak için kafa yoralım, el ele çocuklarımız ve torunlarımıziçin daha güzel bir Türkiye sevdasının peşine düşelim.
Gelin hepbirlikte niçin bu kadar çok geveze bir toplum olduk, karşımızdakini dinlemedensadece konuşmaya odaklanarak aslında bir çok şeyi kaybettiğimizi düşünelim.
Sadece alarak,sadece yiyerek mutlu olunamayacağını, bu şekilde devam edemeyeceğimizi idrakedip aslında almanın değil vermenin, yemenin değil yedirmenin çok önemli birerdem olduğunu hatırlamanın vakti geldi de geçiyor.
Küçücükdünyamızdan bir an sıyrılıp bu dünyanın sadece karımızdan ve çocuklarımızdanibaret olmadığını, öncelikle anne ve babamız olmak üzere yakın ve uzak akrabaile olan ilişkilerimizi gözden geçirip, komşu haklarını yeniden hatırlamanınzamanı gelip geçmiyor mu?
Sürekli evdeğiştirmekten vazgeçip yıllarca aynı komşularla birlikte yaşamayı,çocuklarımıza beraber büyüyüp aynı mahalleli, aynı köylü, hiç olmazsa aynışehirli olma şansını vermemiz gerekmiyor mu?
Cep telefonu ileolan münasebetimize biraz sınırlama getirip, dünyanın cep telefonu ile en çokkonuşan ülkesi olma özelliğini terk etmemiz gerekmiyor mu?
Konuşmanın değil,susmanın erdem olduğunu, Resulullah(s.a.v)’in “Ya hayır konuşun, ya da susun) Emrinihayatımıza gerçek manada adapte etmenin zamanı gelip’te geçmiyor mu?
Bunlar birkaçörnek. Azıcık, dünyanın meşgalesinden sıyrılıp tefekkür edebilirsek buna benzerbir çok konuda yapmamız gereken şeyler olduğunu, acilen atmamız gereken adımlarolduğunu kimsenin söylemesine gerek kalmadan fark edebiliriz.
Bizler hayatadeğer katacak adımlar atabilirsek, hayatta bize daha asil davranacaktır.
Tekrargörüşünceye kadar Allah’a emanet olunuz.