Gönül ve ruh dünyamızı aydınlatan büyüklerimizi unutmamak adına O zatların, miladi ve hicri tarihlerine göre; doğum ve vefat yıldönümleri geldiğinde hayatlarına dair kısa bilgileri derleyerek her Cumartesi günü bu köşede yazmaktayım. Bu hafta ki gönül dünyamızı aydınlatan mümtaz şahsiyetlerden bazıları:

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN

(D. 1495 – Ö. 6 Eylül 1566)

Kanunî Sultan Süleyman, onuncu Osmanlı padişahı ve 89. İslam halifesidir. 1495'de Trabzon'da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Sultan. Türklerin kendisine Kanuni ve Gazi, Avrupalıların ise "Muhteşem" dedikleri Süleyman Han, babasından devraldığı 6.557.000 km2 Osmanlı toprağını, yaptığı fetihlerle 14.893.000 km2 ye ulaştırdı. Bulunduğu yüzyıl, dünya tarihine Türk asrı olarak geçti. Bu asırda her sahada Sadrazamı İbrahim Paşa, Lütfi Paşa, Sokullu Mehmed Paşa; Şeyhülislamı Kemalpaşazade, Ebüssü´ud Efendi, şairi Baki, Fuzuli; san´atkarı Mimar Sinan; Kaptan-ı deryası Barbaros Hayreddin Paşa gibi dahi devlet ve ilim adamları yetişti. Zigetvar fethedilmeden bir gün önce, 6 Eylül 1566 tarihinde vefat etti. Askerlerin moralinin bozulmamasın diye öldüğü söylenmedi. İstanbul'a getirildikten sonra cenazesi, Şeyhülislâm Ebussuud Efendi tarafından üçüncü defa cenaze namazı kıldırıldıktan sonra Süleymaniye Camii'ndeki türbesinin inşa edilmesi düşünülen yere götürülüp gömüldü. Kanuni Sultan Süleyman,  45 yıl 3 ay 7 gün padişahlık yaptı. 9 sadrazam, 7  şeyhülislam ve 10 kaptan-ı derya görmüştü.

ŞEYH YAHYA GÂLİB HAYATİ EFENDİ

(D. 1832 – Ö. 6 Eylül 1897)

8 Şaban 1248 (1832) tarihinde İstanbul’da Muhammet Nureddin Cerrahi Dergâhda dünyâya geldi. Ahmed Şevkî Yesârî Efendi’den sülüs ve nesih meşk ederek icâzet aldı. Mesnevî-i Şerîf, Hâfız Dîvânı ve Farsça pek çok eseri Cerrâhî halîfelerinden Abdurrahman Sâmî Paşa’dan okudu. Ayrıca saatçilik, aşçılık, dikiş ve nakış sanatlarını çok iyi bilirdi. Yazıda (hüsn-i hat) ve mûsikîde ileri derecede üstâd idi "şûride vü şeydâ kılan" nutkunun 32 bestesini bildiğini söylerler... Yahyâ Gâlib Efendi,1315 (1897) senesi Rebîulâhirinin 9. günü (6 Eylül) dergâh-ı şerîfin meydan odasında Hakk'a yürüdü. Kendi hâl-i hayâtında türbe-i şerîfe ilâve ettirdiği kısımda, pâdişâh irâdesi ile hazırlanan husûsî lahde sırlandı. Dervîşlerinden, Sultân Abdülhamîd Hân'ın başkadını Bedrifelek Başkadın Efendi tarafından kabr-i şerîfinin etrafına mermerden çerçeve ve üzerine demir şebeke ve sandûka-i şerîfi üzerine sırma ile yeşil çuha ve üzerine ismi, târih-i velâdeti ve târih-i irtihâli yazılı pûşîde ve kabr-i şerîfi üzerine camdan bir kubbe ve bir avîze kondu.


ZEKİ ALTIN

(D. 1920 – Ö. 8 Eylül 1999)

1920 yılında İstanbul'un, Vefa semtinde doğdu.  Eminönü Yeni Cami müezzinlerinden âmâ Hâfız Necâti Efendi'den aldığı hafızlık talimi ardından, Hafız Kemal ve Hafız Sadeddin Kaynak'tan, cami musikîsi ve ilahiler meşk etti.  Kısa sürede mevlid-i şerif cemiyetlerinin aranan hafızları arasına girer, TRT de birçok kereler mevlid-i şerif okudu. Tercüman ve Son Havadis gazetelerinde yazılar yazar. Evliyaullah hazeratının birçoğunun nutk-u şeriflerini besteledi. "ateş-i aşkınla yandır kalbimi subh-u mesa", “Canım kurban olsun senin yoluna”, ”Firkatin narıyla yandım ya Resulullah meded” gibi;  ilahi, şuğul, şarkı formunda 77 eser besteledi. Talebeler yetiştirmiştir. Bestekâr Alâeddin Yavaşça, onun için ”Şimdi artık her yere arabesk girdi. Kur’ân-ı Kerim icrâsında da, mevlid icrâsında da hatta hatta neredeyse ezân ve kâmet icrâsında da arabesk bir anlayış maalesef hâkim olmuştur. Bizim eski İstanbul ağzı dediğimiz tarz ve tavır, Zeki Altun ile sona ermiştir diyebilirim.”  Hafız Zeki Altın, aynı zamanda sanatçı Hakan Altın’ın da dedesidir. Hafız Zeki Altın 8 Eylül 1999 tarihinde 79 yaşında İstanbulda vefat etmiştir.