Kendime örnek aldığım bir çok insan vardır. Elbette ilk sırada Efendimiz(sav)vardır. Sonra halifeler, sahabeler, Türk Büyükleri, hocalarımız ve Allah dostları örneğimizdir…

Halifeler içinde son dönemde Ömer b. Abdülaziz’in hayatını anlatan, İmadüddin Halil’in kaleme aldığı İslam İnkılabı kitabını dönüp dönüp okuyorum. Yani Allah ondan razı olsun, Efendimizi(sav) ve dedesi Hz. Ömer’in yolunda tam ilerlemiş.

Bugün, O mübarek insanın, oğlunun hocasına yazdığı mektubu sizinle paylaşıp, sonra da değerlendirmemizi yapalım inşallah!

İstersiniz mektubu hep birlikte okuyalım(s. 278- İbn’ül Cevzi)

CEFAYI ÖĞRENSİN

“…Seni bilerek çocuklarımın eğitimiyle görevlendirdim. Başka dost ve yakınım varken çocukları sana teslim ettim. O halde sen çocuklara cefayı anlatacaksın ki, hakkı öğrene öğrene büyüsünler…

Gülmeyi azalt ki, kalbleri ölmeden gelişsinler.

Verdiğin eğitimden çocukların öncelikle inananacı şey, şeytanın süslediği oyalayıcı oyunlardan kaçınmak olsun.

En güvenilir alimlerden öğrendiğimize göre saz ve müzik dinleyip, bunlara düşkün olmak, kalpte nifak tohumlarını yeşertir. Tıpkı suyun otu yeşerttiği gibi…

Çocuklar, derse Kur’an-ı Kerim’den bir cüz okuyarak başlasınlar. Ders bitiminde her çocuk ok ve yayıyla yaya olarak atış yerine gitsin. Her biri atış yaptıktan sonra öğle istirahatına çekilsin…”

İLİM-AMEL İLİŞKİSİ

Sonra halife valilere gönderdiği mektuplarında “ilim-amel” ilişkisini ısrarla hatırlatmıştır. Çünkü ilimsiz amel ve amelsiz ilim olamazdı. Zaten Kur’an ve Sünnet’in ayet ve hadislerle pekiştirdiği eğitim kavramı bunu gerektiriyor.

İlahi bir sistem olan İslam’ın mucizevi bir yönü de “teori-pratik”, “ilim-amel” arasında doğal ve organik bütünlüğü sağlamasıdır.

Şimdi dönelim günümüze, bugünün eğitimini gözümüzün önüne getirelim, sonra da sonuçlarını bir düşünelim.

Günümüz dünyasında, Müslümanların ciddi sorunları var. Çağı okuyamayan sözde aydınlar veya alimler, bırakın çözüm ortaya koymak, konuşmaları ve çıkışları ile ortalığı karıştırıyorlar.

Sahi, çağımızın Ebu Hanifeleri nerede?

ÜLEMA VE ÜMERA MESELESİNE GELİYORUZ

Günümüzde yaşadığımız sıkıntıların nedenleri vardır elbette, en büyüğü ise bana göre ülema eksikliğidir. Öyle ya çağımızın Ebu Hanifesini yetiştirseydik, o alimlerde ümeraların(yöneticilerin) önünü açar, hizmetlerine ışık tutarlardı…

Biz galiba ilim ile ameli birbirinden ayırdık, hata yaptık. Bize test çözüp, tost yiyen gençler yeter dedik. Davranışa önem vermedik. Yeter ki, çocuğumuzun sınav sonuçları(netleri) yüksek olsun, o bize yeter dedik!

Evet, teori ve pratiği bütünlüğünü bozduk, sanatçı yetişmiyor, ülema yetişmiyor…

Ne olurdu, şu yaz günlerinde alimleri, düşünürleri, yazarları, çizerleri, fikir insanlarını bir kampa alsak, onlardan icadlar, eserler alsaydık. Marifet, iltifata bağlı diye boşuna dememişler.

Bu teorik ve pratik konusu daha geniş olarak ele alacağım, hem de Ömer b. Abdulaziz Döneminden alıntılarak yaparak.

Öyleyse Abdülazizin şu sözü ile bağlayalım yazımızı: “ İlim ve amel iki akrabadır. Allah için alim olmalı ve Allah için uygulama yapmalıyız. Bilip de amel etmeyen kavimlerin ilmi, vebalden başka bir şey değildir”(s. 281)

Olumlu veya olumsuz düşünce ve tepkilerinizi de bekliyorum.

Peki kalın sağlıcakla.

Allah’a emanet olun.