Merhaba değerli dostlar.
Bugünkü sohbetimiz üç farklı konuda ancak hepimizi az veya çok yakından ilgilendiren hususlarda olacak.
İlk konumuz zaman zaman gündeme gelen bazen haksız ancak genellikle haklı gerekçelerle dillendirilen ezanın, özelliklede sabah ezanlarının aşırı yüksek sesle okunması. Konu ülke genelinde şikâyetlere sebep olunca Diyanet İşleri Başkanlığı konuya el atmış, ezanın hangi desibelde okunması gerektiği, cihazların bu desibele göre ayarlanması gerektiğini İl Müftülüklerine bir tamimle aylar önce bildirmişti.
Lakin bir çok konuda olduğu gibi bu konuda ilgililerce çok önemsenmemiş, hal böyle olunca da merkezi ezanın okunduğu Ulu Camideki müezzinlerin keyfine kalmış oluyor. Sanılıyor ki ezan ne kadar yüksek sesle okunursa o kadar kişiye ulaşır ve insanlar böylece namaza koşarlar. Sabahın seherinde o yüksek okunan sabah ezanını dinlemek ve biraz etrafı gözlemek için balkona çıktığımda gördüğüm manzara şu: Gözümün görebildiği ve her bloğunda yirmi, otuz daire olan sitelerde ezan nedeniyle bir tane bile ışık yanmıyor. Örneğin merkezi bir konumda olan Tekerek Mevkiindeki Fatma Balcı camiinde sabahları yedi, sekiz bilemedin on kişi ile sabah namazı kılınıyor.
Yani sonuç olarak, yüksek sesle okunan ezanla insanlar akın akın camiye koşmuyorlar, ya da apartmanların ışıkları birbiri ardına sabah namazına kalkanlarca yakılmıyor. Olan hasta, yaşlı, aşırı sesle psikolojisi bozulan, yeni doğan bebeğini için uykusu birkaç kez bölmüş anne ile yeni uyumuş bebeğe oluyor. Bu da kul hakkıdır değil mi?
Bu konunun sorun olmaktan çıkması için ezanın Diyanet İşleri Başkanlığının belirlediği kriterlere göre okunması sağlanmalı,ezanı kulakla değil gönülle dinlenecek halde icra etmeliyiz. . Yüksek ezan sesinden şikayet edenleri de din düşmanı gibi yakışıksız ifadelerle suçlamaktan da vazgeçmeliyiz.
***
Mart ayı ortaları itibarı ile ülkemiz genelinde Covid 19 salgını nedeniyle bir çok tedbir devletimiz tarafından hayata geçirildi. Bu ülkenin büyük çoğunluğu alt ve orta gelir grubu insanlardan oluşur. Covid 19 salgını üretim süreçlerinde aksaklıklara neden olduğundan mal ve hizmetlerde fiyat artışlarının olması gayet doğaldı ve öyle de oldu. Bu durum kaçınılmaz olarak geneli ilgilendirdiğinden bende bir emekli vatandaş olarak bu konudan herkes gibi olumsuz olarak etkilendim.
Emekli bir kişi olarak sağlık sorunlarımın çözümü için ilk tercihim hep devlet hastaneleri oluyor. İlk şoku kayınbiraderimin yörük selim devlet hastanesi göğüs hastalıkları polikliniğine gitmek istemesi ile yaşadım. Normal zamanlarda en az iki poliklinik olarak hizmet veren göğüs hastalıkları pandemi nedeniyle hizmet vermiyordu. İşin asıl enteresan olan yönü ise görevlilerin göğüs hastalıkları için özel hastane isimleri vererek bizi oralara yönlendirmeleriydi. Hastanelerde yoğunluğu azaltıp tüm dikkatini salgına veren devletimiz özel hastanelerdeki aşırı yoğunluğa çokta dikkat etmiyordu. Kurallar burada kimsenin umurunda değil. Önemli olan hastalardan alınan ilave ücretler. Ne kadar çok hasta o kadar gelir. Covid 19 la ilgili tedbirler ikinci planda.
Devlet hastaneleri randevusuz hasta kabul etmiyor ,lakin randevu için arandığında da randevular dolu diye geri çevriliyorsunuz. Mecburiyetten özel hastanelere gitmek zorunda kalıyorsunuz.
Oğlum kalbi ile ilgili bir sıkıntısı olduğunu söylediğinde 184’ü arayarak çocuk kardiyolojiden randevu almak istedim. 18 yaş altı olduğundan çocuk doktorundan randevu için alan açılması gerekir dediler. Gittik tamam dedi çocuk doktoru . Eve gelip yeniden 184’ ü aradım, aldığım cevap” Çocuk kardiyolojide randevular kapalı. Güler misin, ağlar mısın?
Olayın maddi yönü ise ayrı bir sıkıntı. Pandemi döneminde iki evladımı özel hastaneye götürmek zorunda kaldım. Cebimden çıkan ilave para altı yüz lira civarındaydı. Birileri ne var canım diyebilir. Covid 19 salgını nedeniyle artan fiyatlar sonucu zor durumda olan milyonlarca emekliyi birde böyle sıkıntıya sokmak gelecekte siyasi sonuçları olabilecek bir durumdur Biline.
Sonuç olarak şu an ki mevcut durum çok sağlıklı değil. Uygulamanın tam aksine devletin böyle özel zamanlarda vatandaşının sağlığı için daha fazla sorumluluk alması, çözümü kurallara dikkat edilmeyen, ilave ücretlerle vatandaşını mali olarak sıkıntıya sokan özel sağlık kurumlarında aramaması gerekir diye düşünüyorum.
***
Bir dostumdan aktarıyorum.” Birkaç yıldır kurbanı yurtdışında kesilmek üzere vekalet veriyorum. Bu durumu çevremde her gün görüştüğüm ve kurban kesen arkadaşlarım biliyor. İçinden bir tanesi de bu dostumuz kurbanını yurtdışında kesiyor, şu arkadaşımıza bir parça kurban eti vereyim diye teklif bile eden yok.”
Bilmem sizler ne düşünürünüz lakin ben yadırgadım. Kurban, dostluk, arkadaşlık, paylaşma. Bu kelimelerin gittikçe içi mi boşalıyor, ne dersiniz?
Kalın sağlıcakla.