Çok sık kullanılan bir deyimdir Haydan geldi huya gitti cümlesi…
Kahramanmaraş’ta ise bunu yozlaştırmışız, yuvarlamışız biçiminden çıkarıp başka kalıba sokmuşuz ve demişiz ki; Bedavadan, çalışıp çabalamadan kazanılan malın yine aynı şekilde elden çıkacağını ifade ederiz.
Hakikatte ise ‘Hay’ diridir. Allah'ın güzel isimlerinden biridir.
Hay, diri demektir. Yani hayat sahibi olmak...
Allah'ın varlığı ezeli ve ebedidir.
Bizler ezeli ve ebedi hayat sahibi; yani diri olan Allah'tan geldik, şüphesiz ki yine ona döneceğiz.
Hu, kelimesi ise o demektir.
Yüce Allah, Bakara suresi 156. ayette Müslümanlara, sizden birinize herhangi bir musibet geldiği zaman ‘İnna lillahi ve inna ileyhi raciun’ deyin, buyurmuştur.
Yani birinizin başına bir felaket geldiği zaman ‘Muhakkak ki Allah'tan geldik ve dönüş onadır.’
Evet, hepimiz Allah'tan geldik. Bütün âlemleri, kâinatı, hayrı ve şerri Allah yarattı.
Kul hayrı dilerse hayır verir, şerde ısrar ederse şer verir.
Bazen bizim hayır bildiklerimizde şer, şer bildiklerimizde hayır vardır. Biz bunu bilemeyiz.
Bunu ancak yoktan var eden, kalpleri evirip çeviren, insana en güzel şekli veren ‘hallakul âlim’ olan Allah bilir.
Ölüm etrafımızda kol gezmede!
Her gün binlerce şehit haberleri alıyoruz.
O da yetmemiş gibi Korana Virüs maalesef bizleri çok üzüyor.
Binlerce vefat haberi salgın hastalıktan dolayı…
Maalesef Gözle görülemeyecek kadar küçük bir virüs insanları öldürmeye ve evlere hapsetmeye yetti. Çin’in Vuhan kentinde başlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüs salgınından Türkiye de nasibini aldı.
Önce kısmi tedbirlerle hastalığı önlemeye çalışan Türkiye Cumhuriyetinin devlet adamları bunun basit bir virüs olmadığını çok geç de olsa anladı ve pek çok büyük şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Önce kalp hastalıkları ve kronik rahatsızlığı olanlarla 65 yaş ve üstü şahısların sokağa çıkmalarının önüne geçilmesine çalışıldı.
Bizler de evde kalmaya mahkûm olan şahıslardan biriyiz.
Kahramanmaraş Dulkadiroğlu ilçesindeki evimizde tıkılı kaldık.
Evde kalmanın en güzel yönü özgür yaşamanın kıymetini çok iyi anlamış olmamızdır.
Meğerse özgürlük ne kadar güzel ne kadar kıymetli bir olgu imiş…
Bizleri özgür yaşatmak için hayatlarını, emellerini, gelecek için kurduğu hayalleri hiçe sayarak tatlı canlarını feda eden tüm şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.
Evde kalmak sürekli dışarıda olanlar için belki güzel olabilir.
Ama bir süre sonra insan dışarı çıkmak, Kahramanmaraş’ın sokaklarında gezinmek, hem hal olmak istiyor.
Doyasıya dünyanın nimetlerinden istifade etmek, temiz hava solumak, dostlarla sohbet etmek istiyor.
Bir yandan ise Virüs denilen illet inanları tehdit ediyor.
Lakin, Allah'tan geldik ve yine ona döneceğiz, bunda hiç şüphemiz yok.
Önemli olan ardımızda güzel bir isim, hayırla yâd edilecek bir eser bırakmamızdır.
Musallaya konulunca İmam Efendi sorar: “Merhumu nasıl bilirdiniz?” Hakkınızı helâl ediyor musunuz? Eğer bir kimseyi incitmemiş iseniz herkes sizi son yolculuğunuzda dualarla uğurlayacaktır.
Arkanızda güzel bir unvan, insanlara faydalı eserler bırakmışsanız hayırla yâd edileceksiniz.
Kötü bir nam bırakmış, belalı kimseler iseniz sizi beddualarla anacaklardır.
En hafifi; “Ne zalim adamdı, öldü de rahat bir nefes aldık” sözleri olacaktır.
Öbür dünyada bedbaht olmamak için bu dünyada bize verilen fırsatları iyi değerlendirelim.
Allah'ın bize verdikleri nimetleri başkasının hayrına kullanalım.
Ailemizi zarurete düşürmemek kaydıyla, fakir fukarayı gözetelim.
Onlara kol kanat gerelim.
İmkânlarımız nispetinde insanlığın faydasına hizmetler sunalım.
Yatırımın en faydalısı insana yapılandır.
Çalıştırdığı insanların hakkını vererek onların refah seviyesini yükseltmek, başkasına el avuç açtırmamak da bir erdemliliktir.
Kendi can ve mal güvenliğimizden emin olmak için ahlâklı, terbiyeli, yardımsever, diline, dinine ve vatanına sahip çıkan milliyetperver, milletin değer yargılarına, örf adet ve geleneklerine bağlı, saygılı fertler yetiştirmek mecburiyetindeyiz.
Hakkını arayamayan, haksızlığa uğrayan, adaletin gerçekleşmediği bir yerde mutlu bir toplumdan bahsedilir mi? Bir tarafta aşırı zengin, kapısının önünde üç- dört arabası olan, sahip olduğu gayrimenkulün haddi hesabı olmayan fertlerle yarı aç yarı tok gezen insanların oluşturduğu bir toplumda huzur olur mu?
Unutmayalım ki Allah fakirin hakkını da zenginlerin üzerine yüklemiş, toplumda sosyal adaleti ve dengeyi sağlamak için zekâtı farz kılmıştır.
Zenginler malını zekât vererek temizlese orta da ne aç kalır ne de fakir.
Onlara iş verilse, “işçinin alın teri kurumadan emeğinin karşılığı verilse” onlar da veren el haline gelebilirler.
Mazlumun ahı, felekleri bile yıkar.
Allah bizleri ardımızda güzel bir isim, insanlara faydalı eserler bırakan kullarından eylesin. Kalbimizden vidanı, merhameti söküp atmasın.
Güzel günler görmeniz dileğiyle Kalın Sağlıcakla…