Yazar D.Ali Taşçı, geçen haftalarda Hazreti Mevlana'nın kıldığı namazı, kendisine kırk yıl hizmette bulunmuş olan Ferîdûn bin Ahmed-i Sipehsâlâr’ın dilinden nakletmiş, bende aynı yazıyı sizinle paylaşıp, sonra da kendi kıldığımız namazlarla kıyaslamak istiyorum.

“Mevlâna Hazretleri’nin dış gözle görülen namaz şekli şöyle idi: Namaz vakti gelince kıbleye dönerdi ve mübarek yüzü renkten renge girerdi. Nasıl ki, müminlerin emiri Hz. Ali’den nakledilmiştir: Namaz vakti gelince titrer ve yüzü renkten renge girerdi. Kendisine “Ey Müminlerin Emiri neyin var?” denildiğinde, O: “Emanet vakti geldi. Allah o emaneti göklere, yere ve dağlara arz etti de onlar bu emaneti yüklenmeyi reddettiler. Allah, onlara acıdı. Bu yükü insanlar yüklendiler. Üzerime aldığım bu vazifeyi iyice yerine getirebilecek miyim, getiremeyecek miyim?” derdi.

Mevlânâ Hazretleri, istiğrak, tam bir alçakgönüllülük, niyaz ve daimi bir tevazu içinde namaza dalardı ve Allah’ın sıfatlarıyla birleşirdi. Zaten namazdan maksat da o birleşmedir.

Nitekim Peygamber (sav) “Namaz Allah ile birleşmedir, ancak bu birleşmenin şekilde olduğunu, dışı gören halk görmez” buyurmuştur. Peygamber (sav), “Namaz, ancak kalp huzuru ile olur” hadisini bu namazın sırrı sebebi ile buyurmuştur.

 BİZ İSE NAMAZI SADECE BEDENELE KILIYORUZ

Bu  sözü, sizlerin adına söylemiyorum. Geçtiğimiz günlerde Arasa Camine birlikte gittiğim bir dostum söylemişti. Çünkü, huşu içerisinde olmamız gerekirken, dünyalıkları düşünüyoruz. Demek ki, namazımızda bir sorun var.

Neyse biz Mevla’nın namazına yeniden dönelim.   “Mevlâna Hazretleri, akşamın başlangıcından itibaren kıyama durup, sabahın başlangıcına kadar iki rekât namaza dalar kalırdı. Aynı şekilde bütün gün ve gece rükû ve secdede kaldığı da görülmüştür. Nitekim Hazret buyuruyor:“Akşam namazında herkes çerağ (mum) yakıp, sofra kurduğu vakit, ben yârin hayali, keder, inleme ve feryat ile kalırım.”

Gözyaşı ile abdest aldığım içindir ki, namazım ateşli oluyor. Bir ezan sesi, mescidimin kapısına gelince, onu yıkar…”

 “Acaba bu (kıldığım) ikinci mi, yoksa dördüncü rekât mıdır? Acaba hangi sûreyi okudum, zira bir dilim yoktur.”

“Allah’ın kapısını nasıl çalayım? Zira bende ne el kaldı ne de yürek. Elimi de yüreğimi de sen aldın Ey Allah’ım! Sen aman ver.”

“Allah hakkı içindir ki, bir rükû tamamlandı mı, imam falan kimse midir, bilmem.”

GÖZYAŞI VE İLAHİ AŞKA ULAŞMAK

Bir defasında kaldığı medresede, kışın, akşamın başlangıcında secdeye varmış, mübarek gözünden çokça gözyaşı akıtmıştı. Öyle ki, şiddetli soğuktan mübarek sakalı ve yüzü buz tutup sofanın ortasına yapışmıştı. Gündüz, sıcak su hazırlayıp getirdiler, mübarek yüzüne döktüler de buzlar eridi.

Hazret’in dıştan görünen namazı böyle olunca, iç namazının sırlarını kim bilebilir? Nitekim Hazret şöyle buyuruyor:“Mihrâbı, Dost’un cemali olanlar için yüz türlü namaz, rükû ve secde vardır.”

Yazar Taşçı, bunları yazdıktan sonra namaz kılma oranları ile ilgili bir de bilgi paylaşıyor: “Türkiye genelinde değişik kurum ve kuruluşlarca yapılan anketlerde, namaz kılma oranı %25’i bulmuyor.  Soruyorum, yorganını tünel yapıp uyuyanların nasıl bir ruh depremi ile sarsıldığını göremiyorsak, gafletimiz boyumuzu aşmış demektir…”

Efendimiz, namaz dinin direği buyuruyor, sonra namaz müminin miracı değil mi? Öyle ise Rabbimiz ile buluşmaya neden gitmeyiz.

Değerli dostlar, bugün Cuma, Müslümanın bayramı. Sonra ölüm var değil mi? Peki bir gafletten uyansak diyorum. Koşsak camilere. Sonra öyle bir secdeye kapanıp gözyazı döksek, günahlarımızın affı için yalvarsak. Ne güzel olurdu değil mi?

Rabbim, hepimize Mevlana gibi, Hz. Ali gibi, dolayısı ile Efendimiz gibi(sav) hakiki namazlar kılmayı nasip etsin…

Peki kalın sağlıcakla.