Dün başladığımız yazımızda Ad Kavminin zenginlik karşısında nasıl bozulduğunu, kendilerine verilen bağ ve bahçelerin onları azdırdığını anlatmış ve bugün de yazımıza devam edeceğimizi ifade etmiştik.

Rahmetli Abdurrahim Karakoç: “İrem Bağı’nda bir gül dalı olsaydım / Bülbülü davet edip ruhuma kondursaydım”

“Arasam sevdiğimi dünyanın her yerinde/ Taşısam İrem’i dünya üzerine”demiş.

Sümbülzade Vehbi de : “Görmedik öyle meleği sureti bu dünyada/ Belki Rıdvan kaçırıp gûy-ı İrem’den gelmiş” diyor. Şiirleri ile bu konudaki düşüncelerini dizelerle anlatmışlar.

Biz yine dönüp, Ad Kavminin hikayesine devam edelim. “Ad kavminin insanları, uzun boylu, güçlü, kuvvetli ve uzun ömürlü idiler. Bu kavim, kayaları oyarak kendilerine evler ve çok gösterişli binalar yaparlardı. Bunların içerisinde bağlar, bahçeler ve bu bahçelerin içerisinde de havuzlar bulunurdu. Her taraf, insanların gözlerini kamaştıracak güzelliklerle doluydu. Burasını sanki yalancı bir cennet haline getirdiler. Refah seviyeleri çok üst düzeydeydi. Dünyanın ilk gökdelenleri burada inşa edilmişti.

 ÖLÜMSÜZLÜĞÜ ARAMIŞLAR, BUGÜN DE ÖYLE DEĞİL Mİ?

Yazar Mustafa Damlarkaya, bu hikayeyi şöyle anlatır: “Allah (C.C.) Hazretleri, Şuara Suresi’nde bu Ad kavminden “Yüksek yerlere anıtlar inşa etmekte ve ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları edinmekte olan bir kavimdir” diye bahsetmektedir.

Bütün bu refah içerisinde yaşamalarında, Allah’a borçlu olduklarını unuttular.

Kibirlendiler, böbürlendiler, bozgunculuk yaptılar. Başlarına bir şey gelmeyeceğinden çok emindiler. Samur, Samed, Heba ve Sadâ adlı putları yaparak onlara tapınmaya başladılar. İstikametten ayrıldılar. Zorbaca davrandılar.

Zavallıları, kimsesizleri ve gücü olmayanları ezmeye başladılar. O kadar zalim ve gaddar oldular ki yaptıkları o yüksek sütunlu binaların üzerine zayıf, zavallı kimseleri çıkarıp oradan aşağıya atarlar, sonra da onların parçalanmış cesetlerine bakıp büyük bir zevk ve keyif alırlardı.

KALPLERİ KATILAŞMIŞ, VİCDAN ASKIYA ALINMIŞ

Kalpleri taş gibi katılaşmıştı. Verilen nimetlere şükredeceklerine, yaptıkları zulüm arşa dayanmıştı. Güçsüz, kuvvetsiz kabilelere baskınlar yapıp onların mallarına el koydular. Lüks, israf ve gösterişte çok aşırı  gittiler. İnsanlık adına yapılması yasak olan her şeyi yaptılar.

Allah (C.C.) Hazretleri bu kavme peygamber olarak Hud (A.S.)’u gönderdi. Onlar, Hz. Hud’un öğütlerini ve nasihatlerini dinlemediler, azgınlıklarına devam ettiler.

Hud (A.S.) onlara ” ‘Sakınmaz mısınız’ demişti. Gerçek şu ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık, Allah’tan korkun sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksekçe yere bir anıt inşa edip oyalanıp eğleniyor musunuz? Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz ? Tutup yakaladığınız zaman zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz ? Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden sakının. Davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu ben sizin için, büyük bir günün azabından korkuyorum. Dediler ki ‘ Bizim için fark etmez; öğüt versen de öğüt verenlerden olmasan da. Bu geçmiştekilerin geleneksel tutumundan başkası değildir. Ve biz azap görecek de değiliz.’   ‘Böylelikle O’nu yalanladılar. Biz de onları yıkıma uğrattık. Gerçekten bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değillerdir. Şüphesiz senin Rabbin güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. (Şuara, 123-140)”.

 İşte görüldüğü gibi, sözde güçlü, kuvvetli olduklarını iddia eden, kendilerine azabın gelmesini alaya alan, kendilerine Hud (A.S.) tarafından bir zararın olamayacağını ileri süren, kendilerine aşırı güvenen, gücün kendilerinde olduğuna inanan, gücün yaratanda oduğuna inanmayan, bu fesatçı Ad kavmi için, Allah (C.C.) Hazretleri, bizlerin ve ahirete kadar tüm insanlığın bundan ders almalarını isteyerek “ Ad kavmine gelince yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve ‘ Bizden daha kuvvetli kim var? ‘ dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah’ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim ayetlerimizi inkâr ediyorlardı. (Fussilet -15)” buyurmaktadır…”

Yarın, bu hikayeyi tamamlayalım inşallah

Kalın sağlıcakla.