Bilgi, bir şeyi bütün yönleri ile kavramaktır. Bir şey hakkında bilgi sahibi olmaktır. Allah(c.c) insanı, bilime ve öğrenmeye yatkın olarak, öğrenme potansiyeli ile yaratmıştır. Hz. Ademin şahsında bütün insanlığa eşyanın isimlerini ve hikmetlerini öğretmiştir. Ayet-i kerimede: “Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti…”[1] buyrulur. İslam’ın iki temel kaynağı olan Kuran-ı kerim ve hadis-i şerifler de bilgiye büyük değer verildiği görülür. Kuran-ı kerimde: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak”dan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.”[2] Buyrulur. Bu ilk inen ayetlerde, “okuma” ve bir yazma aleti olan “kalem ve kalemin yazdığı “satır” bulunmaktadır. “ Bu âyetler Hz. Peygamber’e inen ilk vahiy olup ona ve onun şahsında bütün Müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde ilerlemeye teşvik etmiştir. İlk vahyin “oku” emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve bilmenin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Kur’an’ın, canlılar arasında insanın farklı ve üstün yerini onun öğrenme özelliği ile tanımlaması son derece anlamlıdır. Ayette Hz. Peygamber’e emredilen okumanın konusu belirtilmemiştir; çünkü başta kendisine indirilen vahiy ve âlemdeki âyetler olmak üzere, okunması yani üzerinde inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması gereken her şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması istenmektedir. Kuşku yok ki yaratanı tanımak, dinin de ilmin de temel gayesidir. Bu sebeple “Yaratan rabbinin adıyla oku!” buyrularak Hz. Peygamber’in okuma faaliyetine veya herhangi bir işe, başka varlıkların adıyla değil, yaratan rabbinin adıyla başlaması ve O’ndan yardım istemesi emredilmiştir. Âyete “Yaratan rabbinin adına oku!” şeklinde de mâna verilebilir. Sonuçta okumanın (veya herhangi bir faaliyetin) Allah’ın adıyla, Allah için ve Allah adına yapılması emredilmiştir. 4 ve 5. âyetlerde kalemin önemi vurgulanmıştır; çünkü kalemde sayılamayacak kadar çok ve büyük faydalar vardır. Kalem vasıtasıyla ilimler tedvin edilmiş, hikmetler kaydedilmiş,Allah tarafından indirilmiş olan kutsal kitaplar yazılmıştır; kısaca uygarlıklar kalem sayesinde süreklilik kazanmış, kuşaktan kuşağa aktarılmış; Allah kalem vasıtasıyla insana bilmediklerini öğreterek onu cehalet karanlığından kurtarmış, ilmin aydınlığına kavuşturmuştur. Burada “kalem” kelimesinin, işlevi ve amacı dikkate alındığında– bilinen kalemden bilgisayara kadar bütün okuma, yazma ve bilgi alıp verme araçlarını kapsadığını da belirtmek gerekir. Diğer ayetlerde ise: “…Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar…”[3] “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.”[4] Hz. Peygamber (s.a.v): “…Rabbim! İlmimi artır.”[5] Demekle emrolunmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v) davete başladığında sahabenin öğretim faaliyetleri için bazı evler mekân olarak seçilmiştir. Bunlardan biri Erkam’ın evi olan Dâru’l Erkam’dır. Burada Kur’an ayetleri okunuyor, yazılıyor. Dini bilgiler öğreniliyor ve öğrenilen bu bilgiler uygulanıyordu. İslam’ı öğrenmek isteyenler buraya geliyordu. Burada yetişen Mus’ab bin Umeyr, Medine’ye Kur’an’ı ve İslam bilgileri öğretmek için gönderilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) Medine’ye hicret edince ilk iş olarak Mescid-i Nebi’nin yanında “ Suffe” denilen ve öğrencileri de “Ashab-ı Suffe” olarak bilinen bir eğitim kurumu açmıştır. Burası Müslümanların ilk yatılı ve örgün eğitim kurumudur. Bedir savaşı zaferinde esir alınan,okur- yazar olan Mekkelilere, on Müslüman’ı okuma- yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakmıştır. Buda Hz. Muhammed(s.a.v)’in, Müslümanların eğitimine ve öğretimine verdiği değeri gösterir. Hz. Muhammed(s.a.v) zamanında temelleri atılan, ilk eğitim kurumu olan “Suffe” , İslam tarihinde ilk örgün eğitim kurumu olan medreselerin inşasında model olmuştur. Abbasiler devrinde, Abbasi Halifesi Me’mun’un Bağdat’ta açtığı “Beyt’ül- Hikme”dir. Büyük Selçuklu sultanı Alpaslan zamanında veziri Nizam-ı Mülk’ün açtığı “Nizamiye Medreseleri”dir. Anadolu Selçukluları ve Osmanlı döneminde,medreselerin yanına ihtisas medreseleri eklenerek, Dar’ş- Şifa, dar’ul-tıp, daru’l- hadis, ve daru’l-kura lar açılmıştır. [1] Bakara suresi,31.ayet [2] Alak sursi,1-5. ayetler [3] Fatır suresi,28. ayet [4] Zümer suresi,9.ayet [5] Taha suresi,114.ayet