Okumak üzerine bugüne kadar birçok yazı yazdım ancak kâinat kitabını okumak ile ilgili bugün ilk defa bir yazı kaleme alıyorum.

Bediüzzaman Said Nursi kâinattan bahsederken birçok benzetmeler kullanır, "bir sergi," "bir tarla," "bir misafirhane" ve "bir saray" gibi, fakat "bir kitap" yani okunacak bir şeye benzetmesi Risale-i Nur metodunu özellikle tanımlayıcıdır ve hatta onu sembolize eder.

Bu konuya neden girdim onu da ifade edeyim. Bütün Maraşlılar gibi bizde bağa bahçeyi düşkünüz, böyle olunca da çiçeklerle, böceklerle özellikle de ağaçlarla çok yakından ilgileniyor; onlardaki mükemmel yaratılışı şaşkınlıkla takip ediyorum.

Bu hafta Badem ağaçlarını toplarken onların bile insanlar gibi ayrı ayrı fıtratları olduğunu gözlemledim.

Yani bir çok şey “ Kitab-ı Kâinât’ta işliyor... Kitab-ı Kâinât’ın tekvînî âyetleri, Kitab-ı Hakikat’in tenzîlî âyetleriyle anlaşılırsa, dünyada hayat adalet, denge, hakikat ilkeleri üzerine inşa edilebilir...

Yoksa kâinâtı, tabiatı çıplak gözle anlamak, tabiatta işleyen gizil gücü, ruhu görmeyi zorlaştırır. Mekanik bir düzenin işlediği zannına kapılabilir insan.

Tabiatta, dolayısıyla kâinâtta mekanik değil organik, ruhu olan, insana ruh üfleyen ilâhî düzenin koordinatlarının derç edildiği sünnetullahın hükümran olduğunu keşfeden insan, hayatta merhameti, adaleti, hakkaniyeti, keremi, ihsanı, letafeti hâkim kılabilir.

Yusuf Kaplan pazar günkü yazısını şöyle tamamlıyor. “Tabiatta kitab-ı hakikatin tenzīlî âyetleriyle çözülecek ilâhî bir düzenin, keşfedilmeyi bekleyen keşfedilmemiş bir kıtanın gizli olduğunu gördüğü an insan tabiata hor davranmaktan da dünyada zorba bir hayat inşa etme ilkelliğine soyunmaktan da kaçınacaktır…” O zaman bir ağacın dalını kıramaz insan, hayvanlara zulmetmez, insanları asla incitmez.

KAİNAT KİTABINI OKUSAYDIK…

Şunu söylemek istiyorum bizler gibi aciz ve cüzi bilgisi ile kâinat kitabını okuyarak Rabbinin yüceliğini fark etme şerefine ermiş insanlar galiba çok şanslılar. Elhamdülillah!

Çünkü, ilmin doruğunda olan öyle insanlar var ki, onlar muhteşem bir sistem içinde ki canlı ve cansız varlıkları yaratanı görmüyorlar. Demek ki her insan göremiyor!

Neyse biz yine konumuza dönelim ve biraz daha açalım. Batı düşünce ve bakış açısında ağır basan materyalist düşünce ve özellikle de Pozitivizmin Osmanlı İmparatorluğu’nun son on yıllarında olduğu gibi Türkiye'de artan bir şekilde etkili olduğu hatırlanmalıdır. Yani batı düşkünlüğü aynı zamanda maneviyattan da bizi uzaklaştırmıştır. Böyle fikirlere sarılanların belirgin özelliği genelde dine özelde İslam'a karşı saldırgan bir tavırda görülmektedir.

Şunu söylemek istiyorum istediğiniz kadar inkâr edin, ettiğiniz şey insanlığı olumsuz etkilemektedir. Kainat kitabını doğru okusaydım bugün Karadeniz bölgemizdeki sel felaketlerinin sebepleri arasında gösterilen küresel ısınma yaşanmayacaktı, derelere evler yapılmayacaktı. Dahası var, genetiği değiştirilmiş ürünlere saldırmak yerine, doğal olanı yönelirdik. Biz pozitivizmin imanı yok saydığını fark etmeden ona yöneldik, hem dünyamızı hem de ahiretimizi tehlike altına attık ve atmaya da devam ediyoruz.

Sözün özü şu: “Kur'an ile kâinat arasında karşılıklı bir münasebet vardır. Kâinat manalarının anlaşılması için Kur'an'a muhtaçtır, ancak Kur'an ile anlam kazanabilir ve doğal olaylar ve onların düzenli yapılış ve kasıtlı değişimleri hakkındaki ayetleriyle Kur'an kâinat kitabının yorumlayıcısı, tefsircisi ve tercümanıdır.

Öyleyse kâinat kitabını okumaya başlamadan, önce Kur’an Kerimi okumayı ve tefekkür etmek gerekiyor.

Eğer karşılıksız ve hiçbir beklenti olmadan Kur’an öğrenmek istiyorsanız, bu konuda sizlere yardımcı olacak bir imam hatip kardeşimiz hazırda bekliyor. Allah razı olsun bu kardeşimiz özellikle esnaflara yıllardan beridir Kur’an öğretiyor, sizlerin de çağırmasını bekliyor. Bizde aracılık yapalım.

Mesele anlaşıldı galiba insanlığın kurtuluşu iki kitaptan ve sünnetlere tabi olmaktan geçiyor. Kitaplardan birincisi Kur’an-ı Kerim, ikincisi kâinat kitabı, diğeri ise Efendimizin(sav) sünnetleri.

Rabbim okuyanlardan eylesin, kalın sağlıcakla.