Merhaba değerli dostlar.

31 Mart yerel seçimleri sonrası “Seçim bitti, şimdi geçim zamanı” diye haddinden fazla anlam yüklenen yerel seçimlerin geride bırakılıp memleketin  asli meselelerine dönülmesi gerektiğini söylemiştik.

Lakin hem cumhur ittifakı hem de Ak Parti İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. Zamanında kendisine karşı kullanılan güçler ayrılığının en önemli ayağı olan hukuku bu defa kendi amaçları için kullanmaktan çekinmeyerek seçimlerin iptalini ve tekrarını sağladılar. Sağduyu sahibi her insan bu tür bir yaklaşımın sahiplerine siyasi olarak bir değer katmadığını bilmesine rağmen bu yoldan dönemediler.

Elbette kolay değildi. Tam 25 yıldır Ankara ve İstanbul yani neredeyse her açıdan Türkiye’nin yarısı sayılan bu iki ili onlar yönetiyordu. Üstelik bu süre zarfında bu iki ile devasa yatırımlar yapmışlardı.

Ne olmuştu da bu defa kaybetmişlerdi. Hem de son on yedi yılda ülkeyi yöneten, bölgesinde ve dünya siyaset sahnesinde itibarlı bir yere sahip cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm çabasına rağmen.

Ankara’da Kayserinin başarılı eski büyükşehir belediye başkanı ve şu an milletvekili olan Mehmet Özhaseki’yi, İstanbul’da ise kısa süre öncesine kadar ülkenin başbakanı, daha sonra ise  TBMM başkanı iken 31 Mart seçimleri öncesi görevinden ayrılan Binali Yıldırım’ı aday göstermesine rağmen.

Karşılarındaki rakipleri ise İstanbul’un bir ilçe belediye başkanı ile daha önce Ankara’da ilçe belediye başkanlığı yapmış kişiydi. Bu durum bizim duygusal halkımızın gözünden kaçmazdı, kaçmadı da.

Bir yanda ülkenin en önemli siyasi figürleri, karşılarında ise iki çömez ilçe belediye başkanı. Bu çömez ilçe belediye başkanları ekonomik sıkıntı içerisinde olan hemşerilerine şu mesajı ısrarla iletiyorlardı. Mevcut siyasi partinin yönettiği belediye tam bir israf içerisindedir. Bize destek olun şehrimizi bu israfçı anlayıştan kurtaralım. Halkımız bu ve buna benzer nedenlerle özelliklede güçlüye karşı zayıfı destekleme duygusu ile hareket ederek 25 yıl süren bir yönetim anlayışına son verdiler.

Peki, sadece bu kadar mıydı? Tabii ki hayır. Aslına bakarsanız alınan oylar hiçte küçümsenecek bir oran sayılmaz. Cumhurbaşkanımızın 1994 yılında %24 ile İstanbul belediye başkanı olduğunu, 2002 yılında Ak Partinin %34 ile tek başına iktidar olduğunu hatırlayalım. Geçen 25 yıl boyunca Ankara ve İstanbul’da  %40 civarında oylarla başkanlıkların kazanıldığını meraklıları araştırıp görebilir. Öyleyse şimdi niçin böyle olmuştu. Yanlış olan cumhurbaşkanlığında yapılan ittifakın yerel seçimlerde de sürdürülmesiydi. Bu karar MHP’nin isteği ile olmuş, ve sonuçları da MHP’ye kar Ak Partiye zarar olarak dönmüştü. Muhtemeldir ki yerel seçimlerde ittifak olmasaydı karşıda da böyle bir birliktelik sağlanamayacak ve seçimler kaybedilmeyecekti.

Gelelim diğer yanlışlara. Bu ülkede özellikle anne babalar için en önemli husus çocuklarının bir iş sahibi olmasıdır. Bundan yaklaşık yirmi yıl önce Ecevit başkanlığında üçlü koalisyonca kamuya giriş için KPSS adı ile bir sınav oluşturdu. Gençler bu sınava hazırlanıp başarılı olanlar puanlarına göre kamunun ihtiyacı doğrultusunda yerleştirildiler. Toplum bu sınava alışmışken özellikle belediyeler başta olmak üzere tüm kamu kuruluşlarına taşeron elemanı olarak istihdamlar başladı. 2016 yılında bir yıl süre ile büyükşehir belediyesinde çalışmış birisi olarak yakinen biliyorum ki belediye ye taşeron elemanı olarak alınmanın hiçbir kıstası yoktu. Sadece başkanın tercihi ile istediği daha doğrusu daha önceden söz verdiği kişi işe alınıyordu.

Bu durum böyle devam ederken iktidar muhalefetin de gazıyla bir anda dokuz yüz bine yakın kişiyi bir kararla kadroya aldı. Kadroya alınanlar ve yakınları elbette sevindi. Peki özellikle son yıllardaki ekonomik kriz nedeniyle sayıları hızla artan, KPSS sınavlarında yüksek puan almalarına rağmen bir yere yerleşemeyen gençler ve yakınları bu durumda neler hissetmişlerdi acaba. Bir çırpıda kadrolu olanlara karşı işsiz olanların sayısının kat be kat fazla olduğunu siyasi iktidar hesap edemedi, sadece günü kurtardığını zannetti.

Bir başka husus ise kamuda belli mesleki gruplara ayrıcalık olarak değerlendirilen 3600 ek gösterge çalışması. Bir kısım çalışanları 3600 ek göstergeye layık görmek belki o kesimin büyük bir kısmının oyunu almanıza yardımcı olabilir. Lakin bu 3600 ek gösterge ye layık görülmeyen ve sayıları çok daha fazla olan kesimin memnuniyetsizliği hiç mi düşünülmez. Kaldı ki ülkenin mali durumunun uygun olmaması nedeniyle o bile gerçekleştirilemedi ve beklentisi olanlar da aldatılıp oyalandıklarını düşünmeye başladılar.

Diğer bir husus  ülkemizin 15 Temmuz sonrası yaşadığı travma. Maalesef bu işi planlayanların ve başarılı olmaları halinde ülkenin kaymağını paylaşacak olanların büyük kısmı elini kolunu sallaya sallaya ülkeyi terk ettiler. Asker ,polis ve yargı mensubu birkaç bin kişiyi bir kenara bırakırsak yüz binlerce sıradan insan bu gün iktidarın en üst düzeyinde halen görev yapanlar kadar bile cemaat denilen yapıya bulaşmamış olsalar bile işlerini ve itibarlarını kaybettiler, tam olarak tarifi yapılamayan örgüt üyeliği suçu ile ortalama beş-altı yıl hapis cezalarına çarptırılarak neredeyse tüm kamu haklarını kaybettiler. Diğer yanda ise bir şekilde iktidarla ilişkilerini sağlam tutabilenler çok daha üst düzeyde cemaate yakın olmuş olsalar da bulundukları konumları koruyup, hatta daha da yüksek makamlara geldikleri özellikle yazılı ve görsel medya da sıkça yer alması sonucu mağdur olduklarını beyan eden kişilerin etrafındaki mağduriyet çemberi her geçen gün genişlemeye başladı

Son olarak ise muhafazakâr ve mütedeyyin bir tabana dayanan Ak Partinin özellikle Avrupa Birliği müktesebatı kapsamında Türk aile sistemine yönelik bir çok çalışmaya her türlü ikaz ve uyarıya rağmen engel olmaması sonucu tabanda yaşanmaya başlanan erezyonu göz ardı etmesiydi.

Vefasızlık: Sizin gibi düşünmeyen uzun zaman yoldaşlık ettiğiniz kişileri kolayca hain ve fetö’cü diye yaftalamak, eş ve damatla ülke yönetiyor algısı oluşturacak izlenimlere neden olacak görüntüler. Sizi asla terk etmeyeceğini düşündüğünüz sadık seçmenlerinizin bile 23 Haziran seçimlerinde nasıl terk edebildiklerini göstermesi açısından acı bir tecrübe olmuştur.

Söz çok, Anlayana sivri sinek saz derler.

Kalın sağlıcakla…