Bizi birbirimize bağlayan manevi unsur Yüce Dinimiz İslam’dır. İslam dini inananları kardeş olarak tanımlar. Kuran-ı Kerimde “Muhakkak ki, inananlar kardeştir”(Hucurat,10) buyrularak bu hususa işaret edilmektedir.
Manevi değerlerimizin başında dinimiz gelmektedir. İslam Dini, itikadı, ibadet ve ahlaki ilkeleriyle son din olması yanı sıra, en doğru ve en kâmil bir dindir. İnananlara dünya ve ahiret huzuru ve mutluluğu kazandırmaktadır. Bizi birbirimize “İnananlar ancak kardeştirler” ifadesiyle kenetlendirmektedir. Dini bayramlarımız, camilerimiz, minarelerden yayılan ezan sesleri hep bizi hatırlatmaktadır.
İslam Dinini üç ana unsuru vardır: İman, ibadet ve ahlak. İman altı iman esasından teşkil etmekte, ibadetler ve ahlak, Yüce Rabbimizin emri ve Peygamber Efendimizin hayatında şekillendirdiği unsurlardır. Dinin aslî unsurlarından olan iman bir bakıma dinin Tanrı’yı tanıma ve bilme (marifetullah) boyutu, ibadetler Tanrı'ya itaat boyutunu ve ahlâk ise Tanrı’yı sevme (mâhabbetullah) boyutunu teşkil eder. İmanın akıl ve bilgi, ibadetlerin inanç ve kanaat, ahlâkın ise gönül ve duygu kaynaklı olması her birinin mahiyeti gereğidir.
İslam Dininin temel kaynağı Kuran-ı Kerimdir. Kutsal Kitabımız bizleri yanlışla doğruyu birbirinden ayırt etmeye yönelten bir kitaptır. Dünya ve ahiret hayatımızın mutluluğu açısından bizlere bir hidayet rehberidir. Kuran-ı Kerimde bizlere bu husus şöyle hatırlatılmaktadır.
“Bu, (Kuran) kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.”(Bakara,2)
İslam Dininin ikinci kaynağı ise, Sevgili Peygamberimizin sünnetidir. İslam Dininde, Kur’an-ı Kerim’den sonra bilgi ve uygulama açısından en büyük kaynak, Hz. Peygamberin Sünneti kabul edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de tafsilatlı bir şekilde yer almayan emirlerin ve yasakların uygulama sahasına çıkması hep Sünnetle olmuştur. Bir beşer olarak günlük yaşantımız nasıl şekillenmeli, insanca yaşam nasıl olmalı, dünya ve ahiret huzurunu nasıl elde edebiliriz? sorularının en güzel cevabını, Sevgili Peygamberimizin Sünnetinde buluyoruz. Ailevi ilişkilerde mutluluğun anahtarı Hz. Peygamberin Sünnetinde saklıdır. Hz. Peygamberimizin Sünneti, Kur’an-ı Kerim’in en büyük tefsiridir. Bu sebeple, Sünnete tabi olmak, Kur’an’a tabi olmak anlamına gelmektedir. Kuran-ı kerimde bu hususa şeyle işaret edilmektedir. “(Ey Muhammed) De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendendir.”
Şanlı Ecdadımız, İslam dinini benimsemiş, tarihten getirmiş olduğu kültürle özümsemiş, mimaride, sanatta ve daha birçok alanda eserler ortaya çıkarmıştır.
Tespih tanelerini birbirine bağlayan bir ip vardır. Bu ipi çekiverdiğiniz zaman tespih taneleri dağılıp gider. İşte mille ve manevi değerlerimiz Millet olarak bizi birbirine bağlayan bu ip gibidir. Aramızdan bu ip çekilirse aramızdaki bağlar kopar, birlik ve beraberliğimiz yıpranır.
İslam Dini inananlara birçok müjdeler sunmuştur. Şehitlik bu müjdelerin en başında gelmektedir. Şehit ahirette peygamberlerle beraberdir. Şehit insanlar nazarında ölmüş olarak kabul edilse bile Allah katında kendilerinin diri oldukları bize aktarılmaktadır. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır.
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.”[1] Peygamber Efendimiz ise Şehitliğin önemine şöyle vurgu yapmaktadır.
“Hiç kimse cennete girdikten sonra - bütün dünya'ya sahip olsa bile tekrar dünya'ya dönmek istemez. Yalnız şehitler, keramet (ve erdikleri nimetler) sebebiyle dünya'ya dönüp on defa şehit olmayı arzu ederler.”[2]
İslam Dini vatanın korunmasına ayrı bir değer vermiştir. Bu hususta nöbet beklenmesini Efendimiz övmüştür. Bir hadislerinde Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır. “İki göze cehennem ateşi dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet bekleyerek geceleyen göz”[3] Kuran-ı Kerimde ise şehitlik ve gazilikten iki iyilik olarak bahsedilmektedir.
Müslümanlığı din olarak kabul eden ve kültüründen getirmiş olduğu değerleri koruyan Müslüman Türk Milleti “Ölürsem Şehit Kalırsam Gazi” düsturuyla hareket etmiştir.