İlimizin tanınmış ilahiyatçılardan biri olan, bir dönem müftü yardımcılığı da yapan, şimdilerde Hayır ve İhsan Vakfında, gariplere el uzatan değerli insan Ömer Faruk Paksu hoca efendiden duymuştum, Bediüzzaman dermiş ki: “Bu devirde namazını kılan(hakkıyla), dilini de tutan inşallah, cennete girer diye umarız.”
Susmak ve namaz kılmak bu kadar önemli ibadetlerdir. Dikkat buyurun susmaya ibadet dedim. Çünkü, bütün insanlar elinden, dilinden ve belinden ortaya çıkacak günahlardan sorumludurlar.
Peki neden?
Diline sahip olanlar bir defa dedikodu ve gıybet hastalıklarından uzaktır, dolayası ile bu manada kul hakkı yememiş olurlar.
Sonra fitne çıkartmazlar.
Ayrıca sır saklarlar.
Sır diyerek geçmemek gerekiyor. Çünkü günümüzde sır saklayan insan neredeyse kalmamış gibi. Şurada duyduğunu, yemeden içmeden bir öbür tarafta anlatıveriyorlar.
Hani bizim Maraş tabiri ile, “Kendisi, Kayabaşında bir boş söz(yalan) söylermiş, Uzunolukta söylediğine kendi de inanmaya başlarmış…”
SIR
Geçtiğimiz günlerde Yazar D. Ali Taşçı “Sır” başlıklı bir yazı kaleme almış, diyor ki orada: “Sır, susana verilir; sus ki bazı sırlara agâh olasın. Gürültüde ve koşarken gönül muhabbeti yapılamaz. Dünyaya doğru koşarken gürültüsüyle dolan gönlüne, muhabbet ışığının doğacağını bekleme. Bir gönüle muhabbet ışığı selam vermemişse, o gönlün taştan ne farkı vardır? Toprak su içer, ot bitirir. Her şey bir başka şeye dönüşmeden sırrını ifşa etmez. Sende aşk ifşa olmuşsa, bil ki gönlüne O gelmiştir. O, kalbe girdiğinde aşk, bütün organlardan feryat eder. Toprak gibi gökyüzüne açık olursan bir gün üzerine rahmet yağar; işte o zaman senden ne sırlar fışkırır, ne sırlar!
Medine’nin sırrı Sevr Mağarası’nda demlenmişti. O mağaradaki sırları kimse bilemedi, O’ndan başka. Medine’de Bilal ezan okuyunca, sırdan bir damla damladı insanların kalbine. Sırla tanış olanlar ezanın sesine gönül verdiler de sırdan uzak düşenler ezandan kaçtılar…
Ve son cümlesini şöyle tamamlamış: “Bitki ve hayvan sende insanlaştığı gibi, senin de hayvanlaşman mümkündür. Sır odur ki, insan olarak geldiğin yere insan olarak dönesin.”
SIR İLE İMAN PARALELLİĞİ VAR
Büyükler, büyük düşünenler ama küçüklüğünü de itiraf edip, acizliğini itiraf etmekten çekinmeyen insanlar, sırsın önemini çok daha biliyorlar.
Evet sır saklayan, sırlara erişir.
Derinlik kazanır, derinlerde kendi kendini bilir(nefsini) başı öndedir, kibirlenmez.
Sırra erenler, yeryüzünde kibirlenerek yürümezler, hiç olduklarının farkında oldukları için, hayır ve şerrin kimden geldiğini bilir. Lütfuna da keremine de razı olur…
Neyse daha fazla uzatmayalım, konuyu anlamışsınızdır, zaten biliyorsunuzdur da bir hatırlatayım istedim.
Gelelim bu konuya niçin girdiğime?
Değerli dostlar, günümüz insanı ‘her şeyi’ biliyor. Bildiğimizi zannediyoruz. Oysa gerçekten bilgiye ermiş insanlar, kendi ilimlerin azlığının farkındadır. Bunun için biliyorum demezler, Külli bilgilere sahip olanın huzurunda.
Bir insan bildiğini iddia ediyorsa, hiçbir şey bilmiyor demektir.
Susmak ibadettir dememizin bir nedeni de budur. Ya sus ya hayır kuruş, hadisini biliyorsunuzdur.
Birde her şeyi, her ortamda konuşmamak gerekiyor. Yine Üstadımız buyurur ki: “Konuştuğun hep doğru olsun ama her doğruyu her yerde konuşma!”
Evet, bir toplumda karşısındakini dinlemeyen insana sesleniyorum. Mübarek sus biraz.
Kalın sağlıcakla.