Değerli Dostlar Ülke gündemi çok dinamik, bizde bu dinamizmden payımızı alalım dedik. Malum ana muhalefet lideri sayın Kılıçdaroğlu adalet arayışı çalışmaları nedeniyle yola revan oldu. Şu ana kadar ki performansı ise hiç’te fena değil. Ancak bu performansın siyasi getirisi ne yazık ki beklenenden düşük olacak. Çünkü bu tür eylemler bir önceki yüzyılda kaldı. Her yüz yılın kendine has eylem çeşitleri var. Bu yüzyılın insanı daha realist, bu tür eylemleri pek benimsemiyor. Cuma Hutbesi “İnnallaha ye’muru bil adl’I ‘Muhakkak ki Allah adaleti emreder’ diye başlayan bir ayetle biter. Adalet birgün herkese lazım oluyor, şimdi de CHP’ye olduğu gibi. Sayın Kılıçdaroğlu’un bu yürüryüşünün niçin istenilen sonucu vermeyeceğine ilişkin görüşlerimizi madde madde açıklayalım. -Yukarıda zikretmiştim, eylem 20.yüz yıla ait bir eylem türü -Bu tür eylemler ya iç kamuoyuna ya da dış kamuoyuna yönelik yapılır. Eğer iç kamu oyuna yönelik yapılıyorsa hedef kitlenin çok geniş tutulması gerekirken, daha eyleme başlamadan iktidar partisi ve Cumhurbaşkanını hedef alan tavır eylemin daha baştan toplumun neredeyse yarısını karşısına alması nedeniyle kısır bir eyleme dönüşmüş oldu. -Eğer bu eylem dış kamuoyu desteği hedef alınarak yapılıyorsa şu an ki konjoktür hiç uygun gözükmüyor. Şöyle ki eğer bundan yirmi yıl önceki Türkiye olsaydı, yani İMF kredileri ile çarklarını döndüren, Amerikan’ın hibe kredileri için Yahudi lobilerinin desteğini sevinçle karşılayan bir ülke olsaydı dış kamu oyu baskısıyla bu eylemin başarı şansı olabilirdi. Ne yazık ki, İsrail Cumhurbaşkanına One Minute diyen, Birleşmiş Milletler’in beş daimi üyesini hedef alarak dünya beşten büyüktür diyen, tüm Avrupayı karşısına alıp, terörün destekçisi olarak niteleyen bir Cumhurbaşkanı ve 2016 yılında milli gelirine göre dünyanın en hayırsever ülkesinin dış kamuoyunadan etkileneceğini düşünmek sizce de biraz safdillik olmaz mı? Gelelim böyle bir eyleme kalkışan CHP’nin adaletle ilgili yakın tarihi geçmişindeki sabıkalarına; -Cumhuriyeti kuran parti olmakla övünen CHP, İstiklal Mahkemelerinin dramatik kararları ile ilgili bu güne kadar yüzleşme ihtiyacı duydu mu? --27 Mayıs 1960 günü yapılan darbe’ye karşı çıkmak şöyle dursun, buldukları araçlarla sevinç turları atanan partilileriyle ilgili nedamet duydular mı?, Darbeye bizzat katılan bir çok askere daha sonraki siyasi süreçte partilerinde siyaset yapma imkanı sağladıkları için hiç pişmanlık duydular mı? -28 Şubat sürecinde meşru hükümeti yargı eliyle yıkmaya yönelik çalışmalara karşı demokratik bir duruş göstermedikleri için pişmanlar mı?( Genelkurmaydaki brifinge yüksek yargı mensuplarının katılmaları hakkında düşüncelerini kamuoyu ile paylaştılar mı?) -Refahyolun yıkılması sonucu Refah Partisini laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle kapatan Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının siyaseti dizayn etme çabası içinde olmakla suçlamadıkları için hiç pişman oldular mı? -Mecliste 367 milletvekili yok diye hukuk katili kanadoğlu eliyle yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini geçersiz saydırdıkları için pişmanlık duydular mı? -Üniversitelerde kıyafet serbestliği için AKP ve MHP’nin birlikte yaptıkları ve Hürriyet gazetesinin “401 el kaosa kalktı “ başlığı attığı anayasa değişikliğini anayasa mahkemesine götürerek yetkisiz olmasına ragmen geçersiz saydırdıkları için bir pişmanlık duydular mı? -2008 yılı Mart ayında AK Parti için laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak suçlamasıyla kapatma davası açıldığında, yapılan işlemin yanlış olduğunu demokratik olmadığını, siyaseti hukuk eliyle dizayn çabası olarak gördükleri şeklinde bir açıklama yapmadıkları için pişmanlar mı? CHP eğer bu ve benzerşi eylemlerden maksimum verim almak ve başarılı olmak istiyorsa öncelikle yukarıda bahsettiğim konularla ilgili bir deklarasyonla pişmanlığını net bir şekilde ortaya koymalı, bu tür eylemlerin geniş halk kitleleri tarafından desteklenmesini istiyorsa çoğunluğu müslüman olan topluma laiklik dinini dayatmaktan vazgeçmelidir. Çünkü insanlar Müslüman olmaktan memnun ve dinlerini değiştirmek istemiyorlar. Pek kıymetli okurlarım gelin sizinle kırk yıl önceye gidelim ve sizlerle bir anımı paylaşayım, gerçi kırk yıl önceden bahsedince yaşımızda ortaya çıkıyor ama olsun. “Yıl 1976 , Gaziantep İmam-Hatip Lisesi 6. Sınıfa yeni geçmişim. Rahmetli babamın memuriyeti nedeniyle devlet demiryolları lojmanlarında ikamet etmekteyiz. Yaz tatilimiz genellikle lojmanlardaki arkadaşlarla aramızda yaptığımız futbol maçları ile geçmekte, hava sıcaklığı nedeniyle top oynayamadığımız zamanlarda ise lojmanların gölge kısımlarında o günlerin gündemi olan sağcı-solcu münakaşaları ile vakit geçirmekteydik. Annesi gişe meuru babası karayollarında mühendis olan iki kardeş Timur ve hakan sol görüşlü ve Allahın varlığına inanmayan iki gençti. Benim İmam-Hatipli olmam nedeniyle sağ-sol fikir tartışması yerine benimle Allahın varlığı-yokluğu üzerine tartışmaya.giriyorlar, her defasında da bu tartışmadan mahcup ve mahzun ayrılıyorlardı. Her ne kadar Allah görünmeyen bir varlık olsa da onun yokluğunu savunmak o kadar kolay değildi. Bu arkadaşların aile dostu olarak evlerine sıkça giren Gaziantep’in anlı şanlı ağır ceza reisi olan bir tanıdıkları vardı. Bu zatı muhterem aynı zamanda futbola da düşkün birisiydi. Günlerden bir gün akşam serinliğinde arkadaşlarımızla iddialı bir maça tutuşmuşuz. O ana kadar dikkatimi çekmemişti. Top taç’a çıktı, taç’ı kullanmak için gittiğimde o zatı muhterem de tam taç’ı kullanacağım yerdeydi. Topu elime alıp taç atışını yapacaktım ki, sadece benim duyacağım bir sesle “Sen adam olmazsın” dedi. O günkü ailemizden aldığımız terbiye ve zatı muhteremin kim olduğunu bildiğim için hiç bir şey demeden taç’ı kullandım ve tekrar oyuna döndüm. Bu zatı muhterem’in ismini uzun yıllar sonra televizyonda duyduğumda birden o günlere gittim. Bana niçin “sen adam olmazsın” demişti. Arkadaşlarımın babası mühendis, bu zatı muhterem de hakimdi. Ve o günlerde okumuş insanların çoğu marksist ve Allaha inanmayan kimselerdi. Bir ateist olarak yeğenlerinin benimle giriştiği tartışmadan sürekli mağlup ve mahzun ayrılması onu da çok etkilemiş olmalı’ydı ki Allaha inanan bir genci sen adam olmazsın şeklinde yaftalayabiliyordu. Bütün bunları niçin anlattığıma gelince. Bu zatı muhterem’in ismini uzun yıllar sonra televizyonda duyduğumda ülkemizde adalet dağıtanların kimlerden oluştuğunu anlamış ve umutsuzluğa kapılmıştım. Tıpkı şimdi Kılıçdaroğlunun olduğu gibi. O zatı muhterem adli yargının en tepesine yani yargıtay başkanlığına kadar gelmişti ve her konuşmasında ülkemin tek derdi olan Laiklik konusuna vurgu yapıyordu” Daha fazla söze gerek var mı? Ne demiş atalarımız”Gafile kelam, nafile kelam” Vesselam. Evet sayın Kılıçdaroğlu; Benden yana karar verdiğinde alkışla, aksi halde tu kaka yap, işte o zaman insanlar sizin samimiyetinizden şüphe duyarlar ve eylemlerinize duyarsız kalırlar hatta karşı çıkarlar. Benden söylemesi! Haftaya görüşünceye kadar hoçakalın…