Merhaba değerli dostlar.
Umarım geçen hafta yazının sonunda yönelttiğim soruların cevaplarını öğrenmişsinizdir. Bundan sonra farklı konularda yazı sonlarında siz değerli dostlara sorular yönelteceğim. Artık gerisi size kalmış.
Gelelim bu haftaki sohbetimize.
Biraz geriye gidelim. Bundan çok değil yüz yıl önce bu ülkede farklı din ve ırklarda insanlarla birlikte yaşıyorduk. Ticaretimiz büyük oranda Yahudiler eliyle yürüyordu. Ermeniler ise zanaat sayılan bakırcılık, oymacılık, kuyumculuk gibi işleri görürlerdi ve bu nedenle de hem Yahudiler hem de Ermeniler Osmanlının zengin tebaalarıydılar. Bu zenginliklerine rağmen asli unsur Müslümanlar olduğundan bir çok Müslüman züğürt de olsa Gayri Müslim tebaaya üsten bakma hakkını kendinde görürdü. Ne de olsa koca cihan imparatorluğu Osmanlının asli unsurlarıydılar.
Gelgelelim o günler çok gerilerde kaldı. Artık bu ülke de Müslümanlar laik devlet ve yandaşları tarafından azınlıkta olmalarına rağmen hep hor görüldü ve hala da bu anlayış devam ediyor. Kaldı ki her geçen gün Müslüman ahalinin aleyhine işliyor. Ülke çapında her ile açılan üniversiteler sayesinde toplumun yönü sekülerizme kaydı. Bu gidişle on yıla kalmaz ülkede laik-seküler düşünce sahibi olanların oranı Müslümanları geçecek.
Ne devlet eliyle yapılan büyük camiler, ne açılan imam-hatipler ne de yüz bini aşan kadrosuyla diyanet bu gidişe mani olamadığı gibi bir çok konuda gecikmiş müdahalelerin de işe yaramadığı er geç görülecektir.
Değerli dostlar, bizi uzun yıllar Türkiye’nin % 99’ Müslüman diye kandırdılar. Şimdi sorsan hala aynı yalanı yutturmaya çalışırlar. Peki kimlerdi bizleri kandıran ve hala bu yalanı bize yutturmaya çalışanlar acaba. Amaçları neydi?
Ha hemen şunu bu arada belirteyim. Benim bu yazılarımın muhatapları Müslüman olmayı, Müslüman kalmayı ve Müslüman ölmeyi önemseyenler içindir. Bunların oranı nedir, ne kadarlardır beni fazla alakadar etmiyor.
Kimseyi irşad etme, kimseyi Müslüman etme gibi bir derdim yok. Benim amacım İslam’ı doğru anlama çabası içindeki Müslüman kardeşlerimle hasbıhal etmek.
Önce halis bir Müslümanın en temel özelliklerini bir kere daha belirteyim. Kur’an okuyanlar bilir. Kur’an Fatiha ile başlar ve hemen akabinde Bakara suresi gelir. Fatiha hem bir sure aynı zamanda da Allahın diliyle kulun Yaradanı na bir yakarışıdır. Bu yakarışın ardından gelen Bakara suresinin hemen başındaki 3,4 ve5. ayetlerde halis bir Müslüman’ın gayba iman edeceğini, Namazı dosdoğru kılacağını, kendilerine verilen rızıklardan infak edeceklerini ve ahirete kesin olarak inanmaları talimatı vardır. Bu talimatlara hakkıyla uyanların ise kurtuluşa erecekler olduğu müjdelenir.
Maalesef günümüz Müslümanları için bu dört ilkenin doğru olarak hayata geçirilmesinde büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Özellikle büyük metropollerde ki yaşam tarzı tam bir koşturmacaile geçtiğinden Müslümanlar çoğu zaman Namazlarını rabbimizin belirttiği gibi dosdoğru kılamamaktadır.
Çevremizi çepeçevre kuşatan dünyevileşme nedeniyle bize verilen rızıklardan da infak etmekte çekingen davranmaktayız. Asıl sorun ise Müslümanca düşünce şuurumuzun eksikliği nedeniyle gabya ve ahret gününe iman etme konusunda yaşanmaktadır.
Bu haftaki sorumuz da bu olsun. Müslüman şuuru nedir, niçin önemlidir?
Dertlerimizin büyük orandaki sebebi ve çözümün başlangıcı olan Müslümanların şuurlanması konusunda ki sohbetimize gelecek haftadan itibaren devam edelim inşallah.
Kalın sağlıcakla