Referandum bitti, hayat normale döndü. Böylece bizde büyük meselerle uğraşmaktan kurtulup şehrimizin hali pürmelaline odaklanmak istedik. Bir arkadaşla sohbet ederken arkadaşım bir anda “Ne olacak bu şehrin hali”? dedi. -Ne olmuş şehrin haline, her şey tıkır tıkır, bulvarlar çiçeklendiriliyor, yollar asfaltlanıyor. Hem bak herkesin keyfi yerinde olmalı ki Referandum da Türkiye’de en yüksek oy oranı ile evet diyen illeriden birisiyiz. -Tamam da kardeşim kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz, kimsenin bizim varlığımızdan haberi yok, şu dondurma reklamları da olmasa Televizyonda Kahramanmaraş adını duyamayacağız. Bir an düşündüm, gerçekten arkadaşım haklıydı. Aynı anda da ürperdim. -Haklısında kardeşim şimdi sen böyle diyorsun ya, mazallah yarın öyle absürd bir olayla televizyonda adımız duyulur ki demez olaydım dersin sonra. O ısrar ediyordu, -Niye kardeşim, eller ülke gündeminde sürekli iyisi ile kötüsü ile varken, bize gelince mi böyle oluyor? -Kötü bir şeyle gündeme gelmek için herhangi bir şey yapmaya gerek yok ki. Olacağın önüne geçilmez derler, önemli olan iyi ve güzel bir şekilde ülke gündeminde olmak. -Tamam da kardeşim bunları senle biz yapacak değiliz herhalde, bu şehrin Valisi var Belediye Başkanı var, Bölge Müdürleri, İl Müdürleri var. Devletimiz bu makamları iş olsun diye ihdas etmedi herhalde. -Haklısın kardeşim, ancak haksızlık yapmamak lazım, koca bir şehri idare etmek kolay iş mi? -Kolay olduğunu kim söyledi, o makamlara gelirken tüm bunları düşünüp talip olmuyorlar mı? -Doğrudur, ancak her zaman o makamların hakkını veren denk gelmiyor. Sen İdare-I Maslahat diye bir şey duydun mu? -O da ne ki ilk defa sen söyledin de duydum. -Vaziyeti idare etmek, böyle gelmiş böyle gider demek, fazla suya sabuna dokunmamak , risk almamak, elini taşın altına koymamak demek, daha buna benzer, sana futbol diliyle anlatayım, futbolcunun rakibe pres yapması gerekir, fiziksel pres yerine göz presi yapar, sonuç alıcı dikine pas yerine yan pas yapar ki, pas oranı yüksek desinler ve kimse kendini eleştirmesin. -Tamam kardeşim şimdi ne demek istediğini anladım. Yani sen diyorsun ki bizim idarecilerimiz de böyle midir? -Ben bir şey demiyorum, şikayet eden sensin. -Anladım sende kimseyi hedefe koymuyor, risk almıyorsun, buna kaçak güreş denmiyormu mu ? -Ben anlamam, memleketin derdiyle dertlenen sensin, hem söyle bakalım bir vatandaş olarak derdin ne? Ne ister ne beklersin, söyle bende köşemde yazayım, belki birilerinin dikkatini çeker. -Önce ulaşımdan başlayalım. Tarih boyunca nereden yol geçiyorsa, suyu varsa orada gelişme olmuş. Bizim suyumuz bol çok şükür, ama yol yok. Şehrimiz sürekli ana ulaşım arterlerinin dışında bırakılıyor. Otoyol desen Nurdağı-Narlı üzerinden Gaziantep’e bağlanır, henüz proje aşamasında olan hızlı tren’de aynı durumda. Neymiş Nurdağı’ndan bağlantı yapılacakmış, bu hızlı tren Nurdağı’ndan direk Gaziantep’e gitmese de Kahramanmaraş üzerinden gitse kıyamet mi kopar? Kahramanmaraş üzerinden Kayseri demiryolu bağlantısı yaklaşık 70 yıl once planlanmış, ancak yeterli ilgi gösterilmemiş ki gerçekleşmemiş. Geçmiş geçmişte kaldı, şimdi Şanlıurfa-Gaziantep Kahramanmaraş, Kayseri, Trabzon ve daha ileri için bir hızlı tren projesi hayata geçirilse olmaz mı? -Olur hemde bal gibi olur. -Havaalanı ile ilgili güzel gelişmeler varmış, inşallah tez zamanda biter de şehimize yakışan bir havaalanımız olur. İstenirse yapılabilirmiş demek ki. -Gelelim diger bir hususa, spor. Dünya artık sporu spor olsun diye yapmıyor ki, herkes anladı bir bizim memleket anlayamadı bunu. -Anlat’da anlasınlar o zaman. -Valla arkadaş dilim damağım kurudu, bugünlük bu kadar yeter, hem benim başka işlerim de var, gerisini de haftaya detaylıca anlatırım, sende artık yazar mısın yazmaz mısın orası da senin bileceğin iş. -Eyvallah arkadaşım var git işine, haftaya görüşmek üzere.