Bindik alamete, gidiyoruz kıyamete! Dönüş yok bu yoldan. Öyleyse olacak olmalı, zaten engelleyecek bir gücümüzde yok. Okuyorum bir yerlere varabilir miyim diye, eserlerinden ve fikirlerinden faydalanmaya çalıştıklarımız da kafamızı karıştırıyor. Sonra dönüp kendi içime kapanıyorum, galiba diyorum bir gün gelecek, yerin altı üstünden hayırlı olacak. (Hadis diye biliyorum) Koca koca yazarlar, her gün savaş tamtamları çalıyorlar. Bizlerde bazen kapılıp gidiyoruz, onların arkasından… Dedim ya kapanıyorum kendi içime. Okumak istemiyorum. Yazmaktan vazgeçiyorum o da olmuyor. En iyisi gündemden uzak durayım diyorum o da olmuyor.
KENDİMİZİ YENEBİLMEK Bu defa kendime dönüyorum. Eski tabiri Tezkiye-i Nefs’, yeni tabir ego. Nereden başlasam? Uğraşıyorum, gece gündüz. Bir süre gidiyorum gidiyorum, sonra çelme atıyorlar. Şeytanım gülüveriyor arkamdan “ben adamı, böyle yaparım!” dercesine. Bir yardım eli arıyorum, dostlardan yardım istiyorum. Dost mu? Nerede? Buldum, halimi anlatıyorum. “ Ne umuyorsun bacından…” diyor. Öyle ya kendine dost olmayana dostlar neylesin. Sonra O’na dönüyorum! Durmuyor ki içimdeki, elini bırakıveriyorum. Sonra mı, hiç sormayın. Kalem kırılıyor. Defter yırtık. Ayakkabı yok. Allah’ım nereye gitsem, nerede dursam, bu defa içim içime sığmıyor, frenimde tutmuyor. Nereye gitsem, karşıma çıkıyor…
SONSUZLUĞUN SAHİBİNE Sonrasını da bilmiyorum, bir garantim olsa hemen o sonsuzluğa gideceğim. Korkuyorum! Utanıyorum! Başım önde… Ağlamak istiyor, ağlayamıyorum. Tekrar O’na dönüyorum. Ellerim semada; “Ne olur, biz ettik Sen eyleme! Kusurumuzu affet. Çünkü sen affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bana bırakma, nefsimin ve şeytanın oyuncağı etme… Biliyorum, kusurum büyük ama Sen çok daha büyüksün. Elimizden tut ve kaldır…”Amin Kalın sağlıcakla