Tam da peygamberlerin ne kadar yüce gönüllü insanlar olduğunu düşünüyordum ki, CHP eski genel başkanı Deniz Baykal’ın peygamberimiz hakkında söylediği sözleri duydum. O an senin gibi bir kurt siyasetçiye yakışmadı dedim. Bunu bilmesi gerek çünkü siyasi hayatı bile benim yaşımdan fazla olan bir kişi ve yıllardır halkın nabzını tutuyor. Böyle birinin halkın değerlerine karşı pervasızca davranması beklenir mi? Baykal böyle büyük bir gafa imza atarak bize belki de CHP’nin neden başarısız olduğunu gösterdi. Düşünsenize yıllardır siyaset yapacaksınız ve siyaset yaptığınız ülke insanlarının çok değer verdiğini bildiğiniz peygamberi hakkında yakışık olmayan sözler sarf edeceksiniz. Oldu mu şimdi Sayın Baykal? Sonra da biz neden iktidara gelemiyoruz diyeceksiniz. Siz halkın değerlerine saygı durmuyorsunuz ve halkı anlamaya çalışmıyorsunuz ki iktidar olasınız. Siz karşıyı anlamak yerine karşının sizin gibi olmasını sizin gibi düşünmesini bekliyorsunuz. Yıllardır böyle yaptığınız için iktidarı rüyanızda bile göremiyorsunuz. Peki, o halde neden siyaset yapıyorsunuz? Siz siyaseti, nasıl olsa iktidar olamıyoruz, o halde maaşı alır keyfimize bakarız anlayışı ile mi yapıyorsunuz? Yoksa vatana memlekete faydalı olmak için mi? Bence Ak Partinin yıllardır oyunu arttırarak iktidara gelmesindeki en büyük pay size ait. CHP gibi bir sol parti olmasa başka bir sol parti olsa büyük ihtimalle halk o partiye oy verecek. Allah aşkına bir ülkede sol sürekli kan kaybeder mi? İktidarın yıpranıp oy kaybetmesi gerekirken bizde muhalefet oy kaybediyor. Nedeni halk mı? Hadi halk diyelim ya da kömür alan fakir fukara (her yer doğalgaz kömür kullanan pek az)peki ya gençler, gençleri kazanamayan bir partiye ne demeli. Bence böyle bir parti bitmiş ölmüş demektir. Ülkemizin iyiliği için tez zamanda ve acilen CHP’nin kendisini feshetmesi ve yerine yeni gerçek bir sol partinin kurulması gerekiyor. Kendini yenilemeyen yenileme zahmetine girmeyen nasıl olsa maaşlar geliyor diyen bir zihniyet, barajı aşıyorsa şükretsin. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı 90 yıl öncesindeki CHP’yi eleştiriyor diye eleştirenlerden biri de benim ancak bu CHP’liler de kendilerini hala cumhuriyetin kurucu su ve sahibi olarak görüyor. Daha düne kadar devletin sahibini olarak kendilerini ve Atatürk’ü görüyorlardı. İçlerinde hala Atatürk’ü devletin sahibi zannedenler var. Uyanın beyler, uyanın hanımlar Atatürk bu ülkenin kurucusu ama sahibi değil. Bu memleketin sahibi hiç kimse değil. Çünkü bu memleketin sahibi herkestir millettir. Gerçi günümüzde de bazı kesimler devletin sahibi olarak (CHP gibi) kendilerini görüyorlar ya o da ayrı bir şey. Ne zaman CHP düzeldi düzelecek diyorum, başka bir olay patlak veriyor ve yaptıkları güzelliği ellerine yüzlerine bulaştırıyor. Tam da Kılıçtaroğlu siyaset yapmayı öğrendi ve doğru hamle yapıyor diyorum, arkasından büyük bir gaf ve pot geliyor. Beyler ülke ve millet için yapmayın, etmeyin. Başaramıyorsanız başaramıyoruz deyin ve çekin gidin. Sizin yerinize sizden daha kötü olmayan biri mutlaka gelecektir. Korkmayın CHP’de de iktidar olmayı hedefleyen insanlar mutlaka vardır. Gelelim asıl meseleye; peygamberler büyük ve üstün insanlardır. Onların da küçük hataları olabilir ancak onlar günah işlemezler ve onlar bizzat Allah tarafından seçilen kişilerdir. Onlar mükemmel insan oldukları için Allah tarafından özel olarak seçilmişlerdir. En büyük özelliklerinden biri büyüklenmemek ve mağrur olmamaktır. Onlar güçleri ve kuvvetleri arttığı ölçüde boyunlarını bükenlerdir. Onlarda gurur ve kibir olmaz. Onlar çok iyi biliyor ki, kibir şeytandandır. Onlar güçlendikçe gurur ve kibir yerine tevazu sahibi olurlar. Dolgun başaklar gibi eğilirler. Zaten onları diğer insanlardan üstün kılan da bu meziyetleri değil mi? CHP’liler Atatürk için söylenen her söze her işe duyarlılık gösterip tepki verirken, Peygambere karşı böyle lakayt kalmaları tabi ki de halkın tepkisini çekecektir. Sevgili CHP’liler siyaset yaptığınız ülke ve insanını lütfen tanıyın ve kelimelerinize dikkat edin. Hele de çok saygı duyulan ve insanların en üstünü olarak kabul edilen peygamberlere karşı. Siyasetçiler, ne söyleyeceğini bildiği kadar, ne söylemeyeceğini de bilmelidir. Tam da bu duruma göre değil mi?