“Bu dünya hayatı, hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur. Keşke bunu bilselerdi!” Ankebût, 29/64.
Değerli dostlar, sevgili okuyucu kardeşim, bugün bir takvim yılını daha geride bırakıyoruz. Rab’mim rızasını kazanacak daha nice yılları sağlık içinde yaşamayı nasip etsin.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Dünyada kimsesiz bir garip yahut gelip geçen bir yolcu gibi ol!” buyurmuşlardır.” Ne güzel buyurmuşlar. Demek ki insanoğlu, her anını güzel yaşamalı!
Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta camilerde Cuma Namazında yeni yıla giriş, bir yılı geride bırakmayla ilgili bir hutbe paylaşıldı. Özetle, “zamanın değerini, hayatın anlamını, gençliğin önemini, bir lokma nimetin ve bir nefes sıhhatin şükrünü idrak edebilmişsek ne mutlu bize! Ama günlerimizi heba etmiş, malımızı israfla yemiş, aklımızı ya da bedenimizi zehirlemiş, sevdiklerimizi incitmiş, ibadetlerimizi aksatmışsak, eyvahlar olsun bize!
ÖMÜR DEDİĞİN BİRVARMIŞ, BİR YOKMUŞ
Bir miladi yılın daha sonuna geldiğimiz şu günlerde, ömrümüzden bir koca yıl daha eksildi ve ölüme bir adım daha yaklaştık. O halde tefekkür zamanıdır! Geliniz, geride bıraktığımız yıl içerisinde neler yaşadığımızı, hangi manevi bereket kapılarından ve ilâhî imtihanlardan geçtiğimizi hep birlikte tefekkür edelim.
Geride bıraktığımız yılın başında üç ayları karşıladık. Rahmetin ilk cemresi Regaib’i, zihnimizin berraklığı ve yüreğimizin ferahlığı Mirac’ı, mağfiretin zirvesi Berat’ı idrak ettik. Acaba bu müstesna geceleri fırsat bilerek rağbetimizi Rabbimize yöneltebildik mi?
Peygamberimizin“gözümün nuru” dediği namazlarımıza daha sıkı sarılabildik mi? Pişman olup tevbe ederek hata ve günahlarımızdan uzaklaşabildik mi?
Soru çok açık, her Müslüman bu soruyu kendine sormalı. İşte geriye dönüp baktığımızda bütün rollerimizi doğru yapmış isek ne mutlu bize, sonra günahlarımıza tövbe etmiş isek ve affa mazhar olmuş isek helal olsun.
KENDİMİZE SORMAMIZ GEREK
Kendimize soralım: Peygamberimizi örnek alarak aile değerlerimize sahip çıkabildik mi? Sevgiyle kurduğumuz yuvalarımızı adalet ve merhametle koruyabildik mi? Şiddete asla müsamaha göstermeyerek, sorunlarımıza akl-ı selim ile çare bulabildik mi? Sahi bulduk mu?
Dünya hayatı ahirete uzanan bir yol; insan sorumluluk yüklenen bir yolcu; ömür ise meşakkatli
ama kıymetli bir yolculuktur. Öyleyse dünyada yolcu olduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım. Dünyalık
olan ne varsa, hepsine bir yolcu kadar değer verip, nihai hedefimizin cennet olduğunu unutmadan
yaşayalım. Ömrümüzün ve elimizdeki nimetlerin kıymetini bilelim. Her günümüzü Rabbimizin rızasına uygun, faydalı işlerle, iyilik gayesi ve tefekkür sermayesi ile geçirelim. Sahi yapabilir miyiz? Bütün bunlar elbette ahiret kaygısı yaşıyan, hayata imtihan olduğu bilinciyle hareket eden bizlere soruluyor.
Bugün de gelir geçer, ömür varsa bu yılda ancak geçen en büyük sermayemiz ömür değil mi? Sonra pişman olduğumuz da geriye dönüş yok, bunu da bilmek gerek diye düşünüyorum.
Yazımızı şöyle bir özlü söz ile bitirelim. Yarabbi artık bundan sonraki yıllarda Müslümanların yüzlerini güldür, bizleri ağır imtihanlarla sınama, evlerimize bolluk ve bereket ver, çocuklarımızı senin rızana uygun bir yaşam sürdür, helal rızık, iş, aş ve eşler ver. Ve bizi senden başkasına muhtaç eyleme.
Kalın sağlıcakla.