Merhaba değerli dostlarım.
Gündem yoğun, Amerika dünyayı kendisi gibi eyaletlerden oluştuğunu sanıyor ve eyaletlerin merkezi hükümetin hedeflerine aykırı davranışlarına karşı tavır alır gibi dünyanın diğer ülkelerine ferman yayınlıyor. Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın diye.
Neymiş efendim İran’la ekonomik ilişkilerde daha önce bizi ve bizimle beraber bazı ülkeleri yaptırımlardan muaf tutmuşta, şimdi o muafiyeti kaldırıyormuş. Böylece İran’dan petrol ve doğal gaz ithalatı yapamayacakmışız. Yaparsak bize de yaptırım uygulayacakmış.
Bu dış sıkıntı yetmezmiş gibi birde içeride sıkıntı. Tam seçim işlerinden uzaklaşıp memleketin işlerine odaklanacağız derken, işgüzarın birisi kahraman olmaya soyundu. Ankara çubukta bir şehit cenazesine katılan CHP genel başkanına fiili saldırıda bulunuldu. Hadi diyelim ki oldu, asıl acı olanı bu saldırıdan sonra ana muhalefet partisinin liderinin yakındaki bir evde ortalığın sakinleşmesi için misafir edilirken, güvenliğin sağlanamayıp o evden zırhlı araçla çıkarılmasıdır. Bu olay güney doğuda sınıra yakın bir bölge de değil, ülkemizin başkenti Ankara da meydana geliyor ne yazık ki.
Toplumsal çürümenin geldiği noktadır bu. Taziye için gelmiş bir insana fiziki saldırı. Aynı düşünceyi paylaşmayabiliriz. Ancak bu birbirimize başınız sağ olsun dememizi engelleyebilir mi?
Bunu şunun için paylaştım. Önümüzdeki süreçte hiçte uzak olmayan bir zaman diliminde daha önceleri de yazdığım gibi Amerika ve bölgedeki yandaşları ile hiçte arzu etmediğimiz durumlarla karşı karşıya kalabiliriz. İşte bu nedenle toplumsal huzura ve birlikte bazı ilkeler etrafında bir ve beraber olabilmeyi başarmamız elzemdir.
Tarihe bakın bizi dışarıdan değil içeriden vurarak zor durumlara düşürmüş, devletlerimizi yıkmışlardır. Olmaz olmaz demeyelim, bir anda Allah göstermesin neye uğradığımızı şaşırırız lakin iş işten geçer sonra.
Bu ülkede sadece Ak Partili ya da MHP’li yaşamıyor, ya da sadece onların çocukları askere gitmiyor. Kimse kimsenin vatan, bayrak gibi kutsallarına bir başkasından daha fazla değer verdiğini iddia edemez. Bir an önce aklımızı başımıza alıp bir dahaki seçime kadar kazandın kaybettin işlerini bir kenara bırakıp memleketin gerçekten bekası ile ilgili konuları hep birlikte çözmenin yollarını arayalım.
Gündemle ilgili bu tespitleri yaptıktan sonra geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim.
Osmanlının son yüz yılı, aslında biraz daha geriye gitse de 1800 lü yıllarla beraber bir çok konuda kötüye gidişin başladığı artık aşikar hale gelmiştir. O günde bugün gibi bir çok hususta kötüye giden durumun birileri farklında olsa da çözümler hususunda ortak bir dil oluşturulamadığından sıkıntılar hep ötelenmiş, görmezden gelinmiş. Özellikle farklı etnik yapıya sahip balkan coğrafyasında belirli güçlerinde katkısıyla Osmanlıyı derinden sarsan gelişmelerin önüne geçilememiş.
1900 lü yılların başında devlette etkili olmaya başlayan harp okulu mezunu subaylar, iki yüz yılda kaybettiğimiz topraklarla beraber gücüde bir anda yeniden elde etme peşine düşüp bir oldu bittiyle devleti hiçte hazır olmadığı ve girmemesi gereken bir savaşa soktuklarında artık geri dönüşü olmayan bir yola girilmişti. Bu subaylar tarafından altı yüz yıllık koca çınar bir anda yıkılmış, yine aynı döneme ait diğer bir subay kadro tarafından geçmişi yok sayıp, bize ait olmayan, bir elbise üzerimize zorla giydirilmişti.
Milletin düştüğü durumun müsebbibi olarak İslam dini suçlanmış, dinden ne kadar uzak olunursa, ne kadar batılı değerlerle mücehhez olarak donanırsak modern ve güçlü bir toplum, güçlü bir devlet olacağımız iddia edilmiş, bu yolda hiçbir farklı düşünceye izin verilmemişti.
Söze başlarken hep aynı teraneler yıllarca söylene geldi. Hepimiz Müslüman’ız, bu toplumun %99’u Müslüman. Yalan. Bu yalana hepimize inandırdılar.
Aslında işe kadınlardan önce erkeklerden başladılar. Erkeği kadından ayıran en önemli göstergelerden olan sakal ve bıyık tu kaka edildi. Öncelikle subaylarda sakal ve bıyık yasaklandı. Tek eşlilik kanunla zorunlu hale gelirken, şehirlerde ve hatta bazı kasabalarda pavyonlar açıldı. Erkeklerin bu pavyonlarda içki içip dost tutmaları çok doğal bir şey gibi topluma sunuldu. Hatta bunu kadınlara bile kabul ettirdiler, yeter ki kocası ikinci bir kadınla evlenmesin, pavyondaki dost nedir ki gelir geçer, tapusu sana ait nasıl olsa diye ikna ettiler. Her ile genelev açıp, her gencin mutlaka o tezgahtan geçmesinin normal bir şey olduğu algısını yaydılar.
Aile yapımızı bozmak için kullandıkları en güçlü enstrümanlardan bir tanesi de akraba evliliğinin zararları anlatıldı topluma.
Daha bu ve benzeri bir çok şey Müslüman Türk toplumunu özünden, geleneklerinden uzaklaştırılmak için hasbelkader yapılmadı. Bunların bir çoğu dışarıda planlandı, içerideki uşakları aracılığı ile hayata geçirildi.
Karl Marx 1800 lü yılların ortalarında Komünist Manifestoyu yazdığında amacı sosyalizm aracılığı ile dünyayı değiştirmekti. Ancak onun göremediği şu oldu. Kapitalistler onun bu manifestosunu baz alarak dünyayı kendi istekleri doğrultusunda değiştirdiler. Her şeyin satın alınabileceğini ve herkesin çalışırsa istediği her şeyi alabileceği hayalini insanların zihinlerine enjekte ederek yaptılar tüm bunları.
Bugün en büyük sıkıntımız bütün benliğimizi kaplayan bu düşünce sisteminin bir İslam toplumu olan bizi ve tüm İslam alemini de etkisi altına almasıdır.
Geçen gün üniversite hocası olan bir dostumla karşılaştım. Gençliğin hızla sekülerleştiğinden ve her geçen gün dinden uzaklaştığından bahsetti. Bu tespiti okuduklarından değil, öğrencilerini gözlemleyerek yaptığını söyledi.
Alman filozof Kant eğitimle ilgili şu önemli tespitleri yapmış.” Talim ve terbiyenin ihmali eğitim ve öğretimin ihmalinden daha büyük bir kötülüktür. Eğitim ve öğretimin ihmali daha sonraki hayat içerisinde telafi edilebilir ancak kanun kural tanımazlık giderilemez ve talim terbiyede yapılan yanlışlıklar hiçbir zaman tamir edilemez”.
Zengin olmak ve her istediğine sahip olmak çok önemli olsaydı Mevla’mız bize bununla ilgili emir ve bilgiler gönderirdi. Ancak o bize nasıl iyi bir kul ve iyi bir insan olunacağının yollarını gösterdi.
Tekrar görüşünceye kadar kendinize ve sevdiklerinize iyi bakın.