Yüce Allah’ın sıfatlarından biri de yaratma sıfatıdır. Canlıları yaratma sıfatı ile yaratır. Her şeyin yaratıcısı ise yüce Allah’tır. Peygamberimize ilk inen ayetlerde ;Yaratan Rabb’inin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan (alak)yarattı.”[1] Buyrularak Allah’ın yaratıcı olduğu bildirilmiştir.

Yüce Allah’ın her şeyi yaratmaya gücü yeter. Ayet-i Kerime de “ Bir şey yaratmak istediği zaman onun yaptığı “Ol” demekten ibarettir. Hemen oluverir.”[2]buyrulmaktadır. O’nun için zor olan hiçbir şey yoktur ve yaratırken kendisi hiçbir şeye ihtiyaç duymaz. “ O yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır”[3]

Allah(c,c) ,her şeyi bir ölçüye göre yaratmıştır. Yarattıklarında bir düzensizlik yoktur. “ Gerçekten biz, her şeyi bir ölçüye ve dengeye göre yarattık.”[4]buyurmaktadır. Yüce Allah’ın yaratması belli bir zamana has değildir. Yaratması sona ermiş de değildir. O’nun yaratması süreklidir. Evrende olaylar hareket halinde ve değişme göstermektedir. Doğum ve ölüm gibi olaylar da vardır.

Yerde ve gökte bulunan bütün varlıkları, maddeleri, cisimleri, olayları ,kanunları ,günahları iyilikleri, kötülükleri, mümini kafiri vel hasıl her şeyi yaratan O’dur. Ondan başka yaratıcı yoktur. Ondan başkasına yaratıcı da denmez. Yaratmak yoktan var etmektir. İnsanlar sanat eserleri yaparlar. keşif ederler icat ederler daha önce var olanı otaya çıkarırlar.

Canlıları yaratan ve öldüren, ölüleri dirilten, sağlamı hasta, hastayı iyileştiren yalnız yüce Allah’tır. Mikrop, kaza, doktor, Azrail birer sebeptir. Sebepleri yaratan da O’dur. Kılıcın kesmesini, merminin delmesini, zehirin öldürmesini de yaratan O’dur. Buğday tohumun dan buğday, Arpa tohumundan arpa yaratan, insandan insan, hayvandan hayvan yaratan da O’dur. Susuzluk yaratmasaydı, hiç su içmesek susamazdık. İnsanların mevsimlere göre ihtiyaçlarını her şeyi yerli yerince yaratan yüce Allah’tır. Bütün bu nimetleri yaratan, insanlara sunan yüce Allah’a ne kadar şükretsek azdır.

Yüce Allah’ın yarattığı her şeyde bir hikmet ve fayda vardır. İnsan aklı ancak duyu organları ile aldığı bilgileri ölçer ve kavradığından bu fayda ve hikmetleri anlayamayabilir. Akıl erdiremeyebilir. Yüce Allah’ın emrettiği ve insanlarından yapmasını istediği şeylerde insanlara fayda vardır. Yasakladığı ,haram kıldığı şeylerde de ise insanlara zarar vardır.

Var olarak gördüğümüz her şeyin, kendisinden önce başka bir şeyin var olmasına muhtaçtır. İnsanın yaratılması ve Adem aleyhisselam’ın varlığı da böyledir. İnsanların babası sonsuz olsaydı, yeryüzünde hiç insan olmazdı. Çünkü babanın sonsuz olması, ilk babanın yok olması demektir. İnsanlar var olduğundan ilk babanın da var olması gerekir. O da ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Ademdir. Her eserin bir müessiri vardır. İnsan ve kainat da bir eserdir. O halde onunda bir yaratıcısı vardır. O da hiç şüphesiz Allah’tır.

Maddelerde sonradan yaratılmıştır. maddeler ve zerreler hep değişmektedir. Değişmekte olan bir şey ezeli olamaz. Hâdis olması (mahlûk olması ve sonradan yaratılması) gerekir. Bu değişmelerin bir başlangıcı olması ve ilk maddelerin olması gerekir. bu ilk maddeler de yoktan var edilmiştir.

Gökten düşen bir taşa ,sonsuzdan geldi denemez. çünkü sonsuz. başlangıcı ve ucu yok demekti. Sonsuzdan gelmek yoktan gelmek olur. Yüce Allah varlıkları, maddeleri, atom ve zerreleri sebeplerle yarattığı gibi dilerse ,sebepsiz vasıtasız olarak yoktan yaratır.

Âlem hâdis(sonradan yaratılan) olunca bunu yoktan var eden bir yaratıcı vardır O’da Allah’tır. Fabrikalarda yapılan ilaçlar, ev ve sanayi eşyaları, ticaret maddeleri, elektronik aletler yapılıyor. Bunlardan birine bile, kendi kendine var oldu denilebilir mi ? Hiç şüphesiz hayır. Bunların hiç şüphesiz yapıcısı vardır. Tabiatta hiçbir şey tesadüfi değildir. Her maddeyi, her hareketi var eden tek bir yaratıcı vardır. Yaratıcı yaratılamaz. Yaratılmış olmayan ,mahlukatın tek yaratıcısıdır. O’da yüce Allah ‘tır.

OYUN İÇİN YARATILMADIK

Behlül Dânâ bir gün Bağdât sokaklarından birinde giderken, oynayan çocuklar gördü. Çocuklardan biri ise bir köşeye çekilmiş onlara bakıyor ve ağlıyordu. Behlül Dânâ o çocuğun yanına gitti ve;

“Ey çocuk niçin ağlıyorsun? Gel sana bir şeyler alayım da sen de arkadaşlarınla oyna.” dedi ve çocuğun başını okşadı. Çocuk bakışlarını Behlül’e çevirdi ve;

“Ey aklı az adam! Biz oyun için yaratılmadık.” dedi.

Behlül bu söze şaştı ve çocuğa;

“Ey oğlum! Peki niçin yaratıldık.” diye sordu.

Çocuk; “Allahü teâlâyı bilmek ve O’na ibâdet etmek için.” dedi.

Behlül :

“Peki bunun öyle olduğunu nereden biliyorsun?” diye sordu.

Çocuk, Mü’minûn sûresinin 115. âyet-i kerîmesini okuyuverdi. Meâlen; “Sizi ancak boşuna yarattığımı ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?”

Behlül tekrar;

“Ey çocuk. Sen hakîmâne konuştun. Bana biraz daha nasîhat et.” dedi ve ağlamaya başladı. Kendinden geçmişti. Kendine geldiğinde çocuğa;

“Ey oğlum! Senin günâhın yok. Sen bir çocuksun. Nasıl oluyor da böyle düşünebiliyorsun?” diye sordu. Çocuk da;

“Ey Behlül! Babamı ateş yakarken gördüm. İri odunları küçük çırpılarla tutuşturuyordu. Ben de Cehennem ’in yanan küçük odunlarından olacağımdan korkuyorum.” dedi.

Bu sözler üzerine Behlül Dânâ hazretleri tekrar ağladı. Kendinden geçti. Kendine geldiğinde çocuğu yanında göremedi. Oradakilere bu çocuğun kim olduğunu sordu.

Onlar;

“Tanımadın mı?” dediler. Behlül;

“Hayır.” deyince, onlar;

“Bu, hazret-i Hüseyin evlâdından seyyid bir çocuktur.” dediler.

Behlül de;

“Ancak böyle bir ağacın meyvesi bu kadar olgun olabilirdi.” deyip oradan ayrıldı.