II. Dünya Savaşı yalnızca geçtiğimiz yüzyıldaki değil, tarih boyunca görülen, en geniş etki alanına sahip ve en kanlı savaş olmuştur. 1939-1945 tarihleri arasında 6 yıl süren savaşta milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir.
Japonya’nın teslim olmasını sağlamak için Japonya’ya atılan atom bombaları II. Dünya Savaşı’nın en acı yönüydü. Yüz binlerce kişinin ölmesine, on binlerce insanın da kalıcı yaralar almasına neden olmuştu. Savaşın sonlarına doğru Japonların deniz filosunda bulunan gemilerin büyük kısmı ya batmış ya da kullanım dışıydı. Hava ve deniz kuvvetleri felce uğramış, endüstrisi tahrip olmuştu ve halkın yiyecek stokları zaten tükenmişti. Böyle bir durumda atom bombasının kullanılması gerçekten gerekli olup olmadığı tartışılan bir konu olmuştur.
Japon halkı Hiroşima ve Nagazaki’de olup bitenleri ancak savaş sona erdikten sonra anlayabilmişlerdi. Bu yıkımın boyutları bombaların atıldığı dönemde dünya gündeminde de gerçek manasıyla anlaşıldığı pek söylenemez.
Aynı durum Türkiye için de geçerlidir. Türkiye II. Dünya Savaşı’nda Müttefikler tarafından kendi yanlarında savaşa katılmaya ikna edilmeye çalışılmakta hatta zaman zaman da zorlanmaktaydı. Türk yönetimi ise, sonuna kadar denge politikasını sürdürmeyi tercih etmişti. Bu süreçte atılan bu bombalarla öncelikle savaşın mantığı, savaşan insanın ahlakı, vicdanı değişmişti. Sonrasında dayatılan Soğuk Savaş da bu yeni zihniyetin üstüne bina edilmişti.
Atom bombasının ilk olarak atıldığı Hiroşima’dan sonra atom bombasının kullanılmasının gerekip gerekmediği her zaman tartışılmıştır. Japonya’nın teslim olmaktan başka şansının kalmadığı düşünülürse bu bombanın kullanılmasının mantıklı bir izahı olmasa gerek. Saldırıdan sonra 1948’de, İngiliz fizikçi P. M. S. Blackett konuyla ilgili bir açıklama yaptı: ‘’Çözümlemelerimiz sonunda, bombanın 6 Ağustos’ta çok acele bir kararla atılmasının hiçbir askeri nedeni olmadığını görüyoruz. Ama politik bir nedenin varlığı açıkça görülebiliyor. Bu daha çok savaş sonrasındaki dünyada kuvvetler dengesini belirlemeye yönelik yapılmış bir saldırıdır. Atom bombasının atılması İkinci Dünya Savaşı’nın son askeri eylemi değil; Sovyetler ile şimdi gelişmekte olan Soğuk Savaş’ın ilk eylemi olmuştur.’’
Savaşın galibi unvanını Sovyetlere kaptırmak istemeyen ABD, peş peşe attığı iki atom bombasıyla hem nükleer üstünlüğü ele geçirdi hem de Soğuk Savaş döneminde belirleyici bir rol oynadı.
Amerika’nın bu silahı kullanmadaki nedenlerinden belki de en önemlisi teknolojide geldiği seviyeyi dünyaya göstererek yenidünya düzenini kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmek olarak yorumlayabiliriz. Ayrıca atom bombasının geliştirilmesine çok para harcayan Amerika kendi kamuoyuna bu durumu izah etmek için bombayı patlatmaktan başka çaresi olmadığını o dönem Amerikalı yetkililerin verdiği demeçlerden çıkarabiliriz. Zira üst düzey Amerikan yetkililerinin bomba kullanılmasaydı ve savaş uzasaydı yapılan harcamaları halka anlatamazdık şeklinde yaptıkları açıklamalar oldukça ilginçtir.
Atom bombalarının kullanılmasıyla hayatını kaybeden binlerce insanın kaybı, teknolojik bir gelişme sayılan atom bombası buluşunun gölgesinde kalmıştır. İnsanlık, uzun bir süre bilimde gelinen noktanın vermiş olduğu sarhoşlukla yaşanan insanlık trajedisini unutur hale gelmiştir.