Bir Orhan Gencebay klasiği “Ne Sevenim Var!” Severek dinlenen bir ezgi. Hani gençlerin nitelemesiyle “damar” bir şarkı. İlk iki dizesini yazayım: “Ne sevenim var, ne soranım var Öyle yalnızım ki...” Yalnızlık, çile, dert şarkıda işlenen tema. Şikayet kaderden. Kaderin oyunu. Sitem kahır. Bir bağrı yanığın çığlığı bu şarkı. Damarcıları meftun etmiş kendine. Geçen sabah yürüyüşünde görünmez kaza. Takılıp düştüm. Yere yüz üstü kapaklandım. Kollarımın üstüne. Sağ bileğimde bir ağrı. Tendonlarda zedelenme olmuş. Güç kaybı var. Bisiklete binemiyorum. Sol dizimde ufak bir sıyrık. Bir özçekim yaptım. Şöyle yazdım üstüne: “Bazı kaşar futbolcular sakat ayağına yatar."Ayak yan bağlarımda çekme var. Tendonlarım zedelenmiş." Yok efendim, dinlenmeliymiş. Estek köstek... Maksat belli. Antrenmandan kaytaracak. Sakatlıkları hiç geçmez. Aslında sakatlık kafada. Yahu çalışıp sahada ter dökmezsen hem takımına hem kendine edersin. Ah bunu bir idrak edebilse... Ben sahiden sakata geldim. Geçen gün sabah yürüyüşünde takılıp düştüm. Sağ kol bileğimin tendonu zarar görmüş. Bisiklete binemiyorum. Araba kullansam da kulak asma. Binbir zahmet. Dişimi sıkıyorum. Ne edeyim, nerelere gideyim? Görünmez kaza işte... Bu da geçer yahu!” dedim. Sosyal dolaşıma salıverdim selfiyi. Birazcık da drama yaptım galiba. Ortalığı velveleye vermişim bilmeden. Varlığı daim olsun can dostların. Arayan, soran!.. Düştük, kalktık. Bir bozlakta der ki: “Boşuna gam çekme divane gönül Her zaman bu dünya başa dar olmaz Takılıp düşene gülmeyin sakın Yiğit yere düşüp kalkmayınca bell’olmaz” Öyledir. Düşmez kalkmaz bir Allah! Dünyanın bin bir türlü hali var. Günden güne düzeliyor çok şükür. Telefonum susmadı. Recai Apaydın Hoca dedi ki: “Hocam kazayı hikâye anlatır gibi anlatmışsınız. İşin ciddiyetini geç anladım.” Bazı iletileri yazmadan geçemeyeceğim: Ahmet M. Başkan: “Allah beterinden saklasın.” Amin, amin, amin... Erol Eroğlu: “Futbolculara laf atma. Senin de başına gelebilirmiş bak. Geçmiş olsun. Altmış beşe geldiğini unutma.” Öyle oldu arkadaş. Gör ki neler gelir sağ olan başa! Ha, altmış beş mi kaldı yahu? Altmış beşi geçeli iki yıl oldu. Hacı Ayyıldız: “Hocam iyi ki. Kalem tutan eliniz değil. Geçmis olsun. Teselli bizim ilacımızdır.” Evet, teselli bizim ilacımız kardeşim. İbrahim Topaloğlu: “Abi geçmiş olsun. Dikkat et. Kurban olam kalem tutan ellere.” Emmoğlu, beni duygulandırdın. Öpüyorum seni. Mahsun Yarol: “Hısım gecmış olsun. N’oldu Seymen’inen güreş mi tuttunuz? Tabi ki onun dedesı eskıden güleşirdi.” Seymen'le güreş tutamam. Beni yener. Ama seninle varım hısım. Hele bir kolum iyileşsin de! Başaran Şahin: “Sen sporcusun. Çabuk iyileşir, saygılar.” İnşallah Başaran’ım! Pek de ciddiye almamıştım. Osman kardeşim “İlle doktora git.” diye ısrar etti. Gittim doktora. Doku zedelenmesiymiş. Merhem, kas gevşetici ve ağrı kesici hap verdi. Kullanıyorum. Beni aradınız. Halimi, ahvalimi sorup şifa dileğinde bulundunuz. Orhan Gencebay’ın o iki dizesiyle birazcık oynayıp hislerimi aktarayım: “Ne çok sevenim var, ne çok arayanım var Öyle mutluyum ki...” Arayıp soran herkese gönüller dolusu teşekkürler... İyi ki varız. İyi ki varsınız. Varlığınız daim olsun. Sağlıcakla kalın dostlarım, canlarım!