Sefer, Arapçadan girmiş dilimize. Anlamı “yolculuk”demek. İlk anlamı bu tabii ki. Bu sözcük sonuna nisbet eki –î getirilince“seferî” oluyor. Türeyen kelime de “Yolculukla ilgili” mânâsına geliyor. İlkanlamı böyle “seferî”nin.
Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te İlhan Ayverdi üçkarşılığını vermiş “seferî”nin. Birincisini yazdım. Diğerlerini dealıntılayayım: 2.Savaşa ait, savaşla ilgili. 3.Dinen yolcu kabul edilen, busebeple kendisine dört rekatlı farz namazları iki rekat kılmak, sonradan kazaetmek şartıyle oruç tutmamak vb. kolaylıklar sağlanan kimse, yolcu, misafir.Karşıtı: Mukim.
.
Seferî olmanın şartları var. Oturulan yerden normal biryürüyüşle üç gün veya on sekiz saat (Yaklaşık 90 km.) uzaklıktaki başka biryere yapılan yolculukta seferi olunuyor.
.
Buraya kadar geldik. Bektaşinin seferî oluşunu anlatmamakolmaz. Bektaşi, bir Ramazan günü oruç yerken yakalanır. Derdest kadınınhuzuruna çıkarılır. Kadı kükrer:
-Bre bu ne densizliktir? Oruç yemeye utanmıyor musun?
Bektaşi boynunu büker:
-Seferîyim kadı efendi…
-Ne seferîsi? Yolculuk nereye?
-Dünyadan ahirete efendim…
Kadı, Bektaşinin bu zekice cevabı karşısında gülmektenkendini alamaz.
.
Bir tarihte Oğulcuk’ta imamlık yaptı Gülnarlı Halil Hoca.Yıllar sonra geldi bizim köye. Hoş beş, altı boş…Eski demler yad edildi. O günHalil Hoca Oğulcuk misafiri. Yatıya kalacak. Vakit yatsı. Camiye gidildi. HalilHoca’ya dedi ki cemaat:
-Hadi bağalım Halil Hoca. Geç mihraba. Namazı gıldır.
Halil Hoca mütereddit:
-Olmaz. Ben seferîyim.
Cemaat ısrar edince imamete geçti. Cemaati de uyardı:
-Bakın ben namazı kıldırıyorum. Ama farzın ikincirekatında ben selam vereceğim. Siz devam edin.
Cemaat buna bir anlam veremedi. Nitekim ikinci rekattaHalil Hoca selam verdi. Cemaatin kimisi devam etti. Kimisi Halil Hoca’ya uydu.
Halil Aybar (Mağser’in Halil) bir gün sonra dedi ki lafarasında:
-Dün yasdı namazını garman çorman itdik. Halil Hocagıldırdı. Namazın yarısında selam virdi. Bizim aklımız garışdı yav…
Ben güldüm:
-Keşke seferîliği bir kenara bırakıp namazı tamkıldırsaydı. Zaten konuklamış. İşi acele değil. Daha iyi olurdu, dedim.
.
Birkaç gün sonra Hacı Ömer abim geldi. Mehmetgil’deyiz.Akşam sonrası. Balkonda oturuyoruz. Konuşuyoruz şundan bundan… Laf döndüdolaştı. Bu seferîlik meselesine geldi. Ben Halil Hoca’nın yatsı namazınıkıldırırken “seferîyim” diye ikinci rekatta selam vermesini eleştirdim:
-Keşke, dedim, namazı bütünüyle kıldırsaydı. Cemaatinaklı karışmazdı. Zaten o gece köyde konaklayacak. Yolculuğa ara vermiş.
Mehmet kardeşim karşı çıktı. Olurdu, olmazdı… Hacı Ömerabim bir sinirlendi:
-Halil Hoca’nın yaptığı doğru. Seferî olan, imamlıkyaparsa farz namazını iki rekat gılar.
Sonra bana döndü:
-Sen vakit namazlarını gılıyon mu?
-Yok, cumadan cumaya… dedim.
Hacı Ömer abimin tepesi attı:
-Holun yok, yımırtan yok. Pinelikde ne geziyon? Bunnaralimlerin goyduğu gurallar. Sana ne? Gardaşım olmaz. Haddini hududunu bil.
Ben sükut geçtim.
Hacı Ömer abimle seferîlik yüzünden tartıştık. Çok kızdıbana. Öfkelendi.Bağırdı, çağırdı. Bu son görüşmemiz oldu. Keşke seferîlikkonusu hiç açılmasaydı.. Sonra Ahmet abime yakınmış:
-Mısdafa beni çok yordu, demiş.
Ben buna çok üzüldüm. Bu seferîlik yüzünden bana babalıkyapan bir muhterem büyüğümün kalbini kırdım. Beni bağışlar m’ola?
.
Mekanı cennet olur inşallah! Nur içinde yatsın.