Şehit; Kutsal bir ülkü, vatan , millet ve Allah(c.c) yolunda savaşırken veya çalışırken ölen kimseye denir. Savaştan sağ dönene de Gazi denilir.
Şehit, Allah yolunda vatan ve millet uğrunda savaşırken ölen kimsedir. Şehidin mertebesine şehitlik denir. Şehitlik, peygamberlikten sonra en yüksek bir rütbe olarak kabul edilir.
Yüce Allah(c.c) Ayeti Kerimelerde ;”Sizinle savaşanlarla Allah yolunda sizde savaşın, fakat haksız yere saldırmayın, aşırı gitmeyin.”[1]
“ Allah yolunda öldürülenlere “onlar ölülerdir.” Demeyin. Hakikatte onlar diridirler. Fakat siz anlayıp bilemezsiniz.”[2]
“Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın, doğrusu onlar Rableri katında diridirler, cennet meyvelerinden rızıklanırlar.”[3]Buyrulmaktadır.
Peygamberimiz Hadis-i şeriflerinde; ”Düşmanlara karşı ,canlarınızla, mallarınızla ve dillerinizle savaşın.”
“Allah(c.c) yolunda ayağı tozlanan kimseye cehennem ateşi dokunmaz.” “ İki çeşit gözü cehennem ateşi yakmaz; Biri Allah korkusundan ağlayan göz diğeri Allah yolunda nöbet beklerken uyumayan gözdür.”
“Allah(c.c Yolunda şehit olmayı gönülden isteyen kimse, şehit olmasa dahi şehitlik mertebesine nâil olur.” Buyurmuşlardır.
Eskiden anneler evlatlarına ilk sütlerini verirken “ya şehit ol ya gâzi “demişlerdir. Bu ruhla yetişen evlatlar şahlanmışlardır. Zaferler kazanmışlardır. Atalarımızın “ölürsem şehit kalırsam gâzi “ inancı zaferin sırrı olmuştur.
Şehitlik ve gazilik İslam’da iki büyük mertebedir.
Kuran-ı Kerim’de; “Allah cennet mukabilinde mü’minlerin canlarını ve mallarını satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar harb meydanlarında şehit ve gazi olurlar” [4] buyrulmaktadır.
Şehit,on defa dünyaya dönüp öldürülmeyi arzu eder. Peygamberimiz; “Cennete giren hiç kimse yoktur ki, bütün dünyaya malik olacak olsa dahi, tekrar dünyaya dönmeyi arzu etsin. Yalnız şehitlerdir ki kendilerine yapılan hürmet ve ikramı yahut şehitliğin faziletini gördüklerinden, dünyaya dönüp de tekrar on defa şehit olmayı arzu ederler.”[5]
Ölümlerin en güzeli ve şereflisi şehit olarak ölmektir. Peygamberimiz şehidin acısını şöyle tasvir etmiştir. “Sizden biriniz karınca ısırdığı zaman ne kadar acı duyarsa, şehit olan kimse de ölüm acısını ancak o kadar duyar.”[6] buyurmuştur.
Peygamberimiz;” şehidin kul borcundan başka, bütün günahlarını Allah mağfiret eder.”[7] Buyurmuştur. Kuran-ı Kerimde ise ;” O halde dünya hayatı yerine ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaş etsin, kim Allah yolunda savaşırda öldürülürse ,yahut düşmana üstün gelirse,0na pek büyük mükafat vereceğiz.”[8]
Şehadet Arzusu
Sa'd Bin Ebi Vakkas anlatıyor:
" Uhud savaşında... Bir ara baktım. Abdullah bin Cahş yanıma geldi. Dedi ki:
" Şöyle bir kenara çekilsek, ben dua etsem, sen amin desen; sonra istersen sen dua et, ben amin diyeyim olmaz mı?"
Ben de davetine icabet ettim ve olur dedim. Bir kenara çekildik. Önce ben dua ettim:
" Allah'ım! Bugün benim karşıma güçlü, kuvvetli birini çıkar, onunla çarpışalım, ben onu öldüreyim. Böylece hem en büyük hizmeti yapmış olayım, hem de ganimetini alayım" Abdullah Bin Cahş (r.a) bu duaya "amin" dedi.
Allah'a yemin olsun istediğim oldu.
Sonra Abdullah Bin Cahş (r.a) dua etti:
" Allah'ım! Bugün benim karşıma güçlü, kuvvetli, zorba birisini çıkar. Onunla kıyasıya savaşayım. Sonra o beni öldürsün. Bununla yetinmeyip karnımı yarsın. Kulaklarımı, burnumu kessin. Ve ben o halimle huzuruna çıkayım. Sen bana:
" Kulum Abdullah! Sana verdiğim azaları ne yaptın? Bunları kim böyle yaptı?" diye sorduğunda ben de:
" Ey Rabbim! Emanet olarak verdiğin o azaları yerinde kullanamadım. Haklarını veremedim. Sağlam olarak onlarla senin huzuruna çıkmaktan haya ettim. Bunun için onları senin ve Resul'ünün yolunda harcadım " diyeyim. Sen de bana: " Doğru söyledin " diyesin ve beni affedesin...
Bu duaya amin demek içimden hiç gelmedi. Fakat sözleştiğimiz için amin dedim. Vallahi onun duası benimkinden daha hayırlıydı. Vallahi akşama doğru onu gördüm. Burnu ve kulağı bir ipte sallanıyordu."