En son ne zaman gerçekten ‘sessiz bir an’ yaşadınız?Sessizlik sadece çevrenin gürültüsünden ve insanlardan sakınma olarak değil,sağlığımızı korumak için uygulamamız gereken bir ritüel olarak algılanmalı.Aksi halde bitmek bilmeyen gürültünün içinde iç sesimizi duyamadan kaybolmatehlikesiyle karşı karşıyayız.
İçindeyaşamakta olduğumuz sistemde varlığımızı göstermek için neden sesimiziduyurmaya hatta yükseltmeye ihtiyaç duyarız? Çoğu kez bu cevapsız sorular bizi‘gürültü’ çıkarmaya iterken, iç dünyamızdan ne kadar uzaklaştığımızın dafarkına varmayız. Oysaki sessizlik asla gürültünün yokluğu ilekarıştırılmamalı. Çevreden yükselen seslere eşlik eden ve her kafadan çıkan‘diğer’ sesler birleşip üzerimize yürüdüğünde sağlığımız için biraz sessizliğeihtiyaç duyabileceğimizi hiç düşündünüz mü? Sessiz kalmak yeni enerjilerindoğmasına, farkındalığın artmasına, stresin azalmasına, sorunlara çözümüretebilmeye ve belki de en önemlisi kendinizi ve potansiyelinizi keşfetmenize imkântanır.
Belki de, önce şunu kabul edersek dahahızlı gelişme kaydedebiliriz; sessiz kalmakta hiçbir sorun yok. Ancak hepimizöyle bir girdabın içine girdik ki, sessiz kalmaya dayanamaz hale geldik.
Kendimizi dinlemek için bazenkilometrelerce uzağa gitmemiz bundan değil midir? O yüzden sessizlik için illatek başınıza bir odada oturup sadece duvara bakmanıza gerek yok, beyninizinihtiyacı olan tek şey sadece size ait olan huzurlu, sakin, kısa süreliboşluklar yaratmak.
Sessizliğin beyin ile olan ilişkisine dairyayınlanan araştırmada şu sonuçlar açıklanmış; beyinde yeni hücrelerinoluşması, bu hücrelerin işleyen nöronlar haline gelmesi ve bunun sonucunda dabeynin büyümesinin sessizlikle doğru orantısı var. Böylece yalnızlıktan vesessizlikten çıktığımız anda en doğru tutumu geliştirebiliriz. İşte bu yüzden,sessiz olmaya tahmin ettiğimizden de çok ihtiyacımız var. Çünkü yenilenmenin,arınmanın ve sıfırlanmanın yolu buradan geçiyor.
Her geçen gün daha gürültülü ve karmaşık hale gelen bir toplumun ortasındayaşarken sessizlikten bahsetmek oldukça zor bir konu gibi gelebilir. Ancakbunun akıllıca bir hareket olduğunu inkâr edemeyiz. Öyle ki, düzenli olarakgürültülü ortamda yaşayanların stres hormonunu yüksek seviyede ve kronik olaraküretmeye başladıkları gerçeği önümüzde duruyor.“Büyük şehirlerde yaşayanlarbilirler, uyandığımız andan itibaren yoğun bir gürültü kirliliğine maruzkalıyoruz. Artık eve döndüğümüzde bile sessizliği yakalayamıyoruz.
Sürekli sesli uyaranlarla iç içeyiz. Budurum zamanla daha tahammülsüz, daha öfkeli, daha huysuz, yorgun, mutsuz veisteksiz oluyoruz. Oysa sessizliğin insan üzerinde hem fiziksel hem de ruhsalolarak olumlu etkileri oldukça fazla.
Aslında buradaki ince çizgi, sessizliğinyalnızlığa dönüşmesine izin vermemek. Böyle anlarda ortaya çıkabilecekyalnızlık hissini önlemenin yolunun sevdiğiniz, keyif aldığınız, iyihissettiğiniz şeyleri yapmaktan geçtiğini unutmamalı. Son olarak şunu dabelirtmek gerek; mutluluğun formülü olarak sunulan anda kalma felsefesininanahtarı da sessizlik... İçinde olduğunuz an sahip olduğunuz tek hazineniz, onaihanet etmeyin. Olumsuz hissettiren her şeyden uzak durun. Gerisi kolay, susunve sadece iç sesinize yer açın.