1Kasım 1919,
Bu tarihte Antep Fransız Askerî Kuvvetleri Kumandanı Kaymakam Felix Saint-Marie ve İngiliz Askerî Kuvvetleri Kumandanı Weir Antep’te bir beyannameye imza atarak yayınlarlar. Bu beyannamede “İster Müslüman ister Hristiyan veya başka mezheplere tâbi olsun Antep, Maraş ve Kilis bölgesi halkının korku ve endişeden uzak, rahatça yaşayıp işlerine devam edebilmeleri sağlanmıştır.” İbaresi yazıldı.
Beyannamede geçen sözcüklerin gerçeklerle hiçbir alakası yoktu. Zaten yazanlarda bunu çok iyi biliyordu.
Çünkü 1 Kasım sabahı Maraş’ta Şeyh Adil mezarlığında elleri arkadan bağlanmış bir ceset bulundu. Kulakları, burnu, boğazı ve bütün azaları vücudundan ayrılarak işkence edilerek öldürülen bu ceset Sütçü İmam’ın dayısının oğlu Tiyeklioğlu Kadir’e aitti.
Ve şehirde tüm kiliseler çanlarını çalıyordu. Uzunoluk’ta Sütçü İmam’ın kurşunuyla yaralanan Ermeni-Fransız askeri ölmüştü. Ölen askerin ardından üç gün boyunca çanlar çaldı. Kale dibindeki kilisede büyük bir tören yapıldı. Bir manga işgal askeri de törene katıldı. Aslında Maraş’ta bir ermeni devleti kurulmuş ve onun askeri öldürülmüş gibi resmi bir tören tertip edilmeye çalışılmıştı.(Y.ÖZALP)
Tiyeklioğlu Kadir’in işkence edilmiş naaşı valiliğin önüne getirilmişti. Maraş’ı işgale karşı müdafaa etmek isteyenler naşın birkaç resmini çekmek istediklerinde Mutasarrıf (Vali) Ata Bey “isyan mı çıkaracaksınız?” diyerek mani olmaya çalışıyordu. (Y.ÖZALP) Ama bu vahşetin tek cephede olsa resmi çekilmişti. Çekilen bu resim halka teşhir edildi.
Aynı gün mezarlıkta Nasır oğlu Mehmet silahlı Ermeniler tarafından arkadaşlarının gözü önünde palayla başı kesilerek şehit edildi.
Şehirde yükselen çan sesleri arasında sokakta evine giden kadınlara tecavüze yeltenen birisi için şatafatlı askeri tören düzenlenirken, mezarlıkta işkenceyle katledilen bir masum sessizce alelacele defnedilmeye çalışılıyordu. İngiliz ve Fransız işgal gücünün komutanlarıysa yazdıkları beyannameye” bölge halkının korku ve endişeden uzak, rahatça yaşayıp işlerine devam etmekte…” yazmakta beis görmüyordu. Oysa Maraş’ta tüm işyerleri kapalıydı. Korku ve endişe, kara bir bulut gibi Fransız işgaliyle birlikte şehrin üzerine çökmüştü.
bu ortamda 1 Kasım'da Bektutiye Camisinin karşısındaki evde 7-8 yaşlarında Mehmet adında bir çocuğun babası dün gece eve gelmemişti. Ölene kadar bu geceyi hatırlayacaktı. Uzun bir süre daha babasını göremeyecekti. Annesi mahalleden gelen diğer kadınlarla beraber evin büyük odasında “ya Selam! Ya Selam! Ya Selam!...” diyerek tespih çekiyordu. Mehmet’in kendisine baktığını görünce kalktı ve ona da bir tespih verdi. “Vatanın selameti için sende, ya selam, ya selam, ya selam… de.” Dedi. çocuk tesbihi aldı ve çekmeye başladı."ya selam, ya selam, ya selam..." aklı eve gelmeyen babasındaydı.(1)
Mehmet, Sütçü İmam’ın oğluydu. Babasının nerede olduğunu bilmiyordu. Annesi de babasının yerinden habersizdi. Kadıncağız yerini dahi bilmediği kocasının kaygısını taşırken yeğeninin şahadet haberini de almıştı.
Komşuları Paşaoğlan Mehmet yıllar sonra Sütçü İmam’ın torunu Dr. Alaaddin Türkkorur’a “Deden Sütçü İmam benim hacı arkadaşımdı. O gün bizim eve geldi. Biz dikkat çekmemek için aileyle bir yere gidiyormuş gibi dedenle beraber ben, eşim ve çocuklarımla yürüyerek Deliklitaş’ın oraya gittik. Orada vedalaştık.” Diye anlatacaktı.
Yine 12 Şubat’ın 100. Yılına özel bu yazı dizisi için torunuyla yaptığım röportajda Dr. Alaaddin Türkkorur bana şunları söyledi: Dedemin bağı Kandıl’daydı. Dedem Sütçü İmam, Bertiz’e doğru giderken yolda bir çobana rastlar. Çoban, Sütçü İmam’a kıyafetleri değiştirmeyi teklif eder ve değiştirirler. Yolda bir devriyeye rastlarlar. Kıyafetlerini değiştirdiği için devriyeyi atlatır. Amacı Dayısı Tiyeklioğlu Süleyman Efendi’nin Bertiz-Ağabeyli’de ki bağına gitmektir. Ama bu çobanla beraber önce Boyalı’ya gider. Üç gün orada kalır. Bertiz-Boyalı’da duyan herkes Sütçü İmam’ı ziyarete gelir. Herkesin orada olduğunu duymasından rahatsız olur ve burada beni bulurlar diye düşünerek Ağabeyli’ye geçer.
Benim Bertiz’de yaptığım özel röportajlarda Sütçü İmam’ın Bertiz’in Çağlayancerit sınırına yakın bir bölgesi olan Gökçeler Obası olarak bilinen muhitte de uzun bir süre kaldığı anlatıldı. Köy evinin kalıntı taşlarının fotoğraflarını çekmiştim. Çuhadar Ali’nin de orada Sütçü İmam’la birlikte kaldığı anlatılmıştı. Maraş Harbi başlamadan önce Elbistan’dan gelen silahlarla Çuhadar Ali, Sütçü İmam ve diğer Bertiz çetelerinin o bölgede atış talimi yaptığı ifade edilmişti.
Bu sırada Fransızlar ev ev Sütçü İmam'ı arıyordu. Maraşlı yek vücut onu saklıyordu. Ahırdağı'nın ardında ki Bertiz onu bağrına almış tarihe geçen bu kahramana ev sahipliği yapıyordu. Maraş ser verdi, sır vermedi. Namusunu koruyan bu adamı korudu.
Küçük Mehmet babasını göreceği günün ümidiyle, onsuz geçen gecelerde dua ediyordu. "ya Selam, ya Selam, ya Selam..."
Arslanbey ise 1 Kasım 1919’la ilgili hatıralarına şunları yazıyordu;
Ermenilerin sözlerinin doğru olmadığı kanaatine varanlar bir araya toplanarak, memleketin müdafaası için umumi bir hareket yapılması ve bu hareketi idare edecek bir baş aramakta gecikmediler. İlk olarak Müdafaa-i Hukuk Teşkilatının kurulması zihinlere hâkim oldu. Uzunoluk Hamamı önündeki hadiseden sonra umumi hareket planları çizildi.
İşte Maraş’ta, 1 Kasım 1919’da, 100 yıl önce bunlar yaşanıyordu.