Türk Ocakları Kahramanmaraş şubesinin tertiplediği “Ocakbaşı Sohbetleri” bütün güzelliğiyle devam ediyor.
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cengiz ŞAVKILI tarafından “Maraş Milli Mücadelesinde Kahraman Kadınlar” tarihi bilgi ve belgelerle anlatıldı. Program, Mesder Kahramanmaraş Edebiyat ve Sanat Derneği salonunda 15.02.2024 Perşembe akşamı çok sayıda şair yazar ve akademisyen katılımıyla gerçekleşti.
Türk Ocakları Kahramanmaraş Şubesi Hars heyeti başkanı Prof. Dr. İbrahim Solak’ın açılış konuşmasıyla başlayan program Doç. Dr. Cengiz ŞAVKILI’nın heyecanlı konuşmalarıyla başladı:
MARAŞ MİLLÎ MÜCADELESİNDE KAHRAMAN KADINLAR
Millî Mücadele Dönemi’nde kadın faaliyetlerinin içerisinde en kapsamlı ve örgütlüsü olarak karşımıza halkı bilinçlendirip Kuvâ-yı Milliye ruhunu geniş kitlelere yaymak amacıyla kurulan cemiyetler çıkmaktadır. Kadın ve çocukların millî birlik, beraberlik ve istiklal duygusu altında gelişen kahramanlık örnekleri, Türk tarihindeki dayanışma ve özveriyi ortaya koymaktadır. Türk kadını, dönemin tüm olumsuz şartlarına rağmen, o buhranlı yıllarda vazgeçmeyen mücadeleci yapısıyla dikkat çekmektedir. Bu açıdan Türk kadını gerektiğinde millî bir sorumluluk alabileceğini de göstermiştir.
Maraş, önce 22 Şubat 1919 tarihinden itibaren İngilizlerin işgalini yaşanmış, akabinde ise 29 Ekim 1919’da Fransızların işgali başlamıştı. Fransız işgali sırasında Maraş’ta 31 Ekim 1919’da “Sütçü İmam Vakası/Uzunoluk Olayı”, daha sonra ise 28 Kasım 1919’da “Bayrak Olayı” yaşanmıştır.
İşgal sırasında Ermenilerin de kışkırtmalarıyla Maraş halkının katledilmesine kadar varan bir süreç ortaya çıkmıştı. Bu katliamlara sessiz kalmayan Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Maraş’ta teşkilatlanmayı kurmak için 30 Ekim 1919 tarihinde Maraş Bölgesi Kuva-yi Milliye Teşkilatı Reisliğine Üsteğmen Asaf Bey (Kılıç Ali) Bey’i atanmıştır. Kılıç Ali Bey’in başında bulunduğu bir grup subayla birlikte Yüzbaşı Selim (Kurtoğlu Yörük Selim) Bey de bölgeye memur edilmişti.
Bayrak hadisesinden iki gün sonra şehrin muhtelif yerlerinden Çicekli Camii’ne gelenler Veziroğlu Mehmet’in hücresinde toplanarak, Maraş’ın kurtarılması için teşkilatlanmanın nasıl yapılacağını müzakere ettiler. Şekerli Mahallesi ile Kayabaşı Mahallesi grubunun birleşmesiyle, Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Heyetin toplantı yeri olarak Ulu Cami seçilmiş ve Cemiyetin Başkanlığına Arslan Bey getirilerek, Maraş on bölgeye ayrılmıştı.
KASTAMONULU KADINLARDAN MARAŞ MİLLİ MÜCADELESİ’NE DESTEK MİTİNGİ
Maraş’ta Fransız işgalinin sıkıntıları tüm dünyanın dikkati çekmiş, Maraş’taki her kıpırdanış Anadolu’da dalgalar halinde yayılıyor, mitingler, protestolar yapılıyordu. 10 Kanun-u Evvel 1335’te (10 Aralık 1919) Kastamonu’da Kadınlar toplanarak, Maraş’ta yaşananları protesto eden büyük bir miting yapmışlar ve bu mitingde cemiyet başkanı olan Zekiye Hanım, gözyaşları arasında bir konuşma yapmıştır. Zekiye Hanım özetle şunları söylemiştir; “…Ayıntab, Maraş, Urfa’mız elimizden alınmak isteniyor. Hanımlar! Büyük felâketlerimiz önünde evlâtlarımızın, kardeşlerimizin kanıyla suladığımız yurtlarımızın işgaline, kardeşlerimizin felâketine susacak mıyız? Hayır hanımefendiler! …Evlâtlarımızın kanlarına kendi kanlarımızı karıştırarak, erkeklerimizle bir safta, dinimiz ve istiklâlimiz için ölecek; haksızlara, zalimlere tarihin lanetlerini terk ederek şehâmetle öleceğiz.”
Kuşkusuz ki, TBMM tarafından 5 Nisan 1925’te Maraş’ın İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesi ve 7 Şubat 1973’te “Kahraman” ünvanını almasında; Maraş halkının kadın-erkek yediden yetmişe canı pahasına ortaya koyduğu mücadele rol oynamıştır.
MARAŞ MİLLİ MÜCADELESİ’NİN KAHRAMAN KADINLARINDAN, SENEM AYŞE
Fransızlar ve Ermenilere karşı çete harbi başlayınca Maraş’ta efsaneleşen kadınlardan birisi Kümbet Mahallesi’nde oturan Senem Ayşe’dir. Senem Ayşe’nin kocası Ramazan, Haveydi Aşireti mensuplarını mahallesi ve etrafında toplayarak mücadeleye başlamıştı. Bu mücadele esnasında Senem Ayşe bazen evde yemek yaparak, bazen de yaralıların tedavisine koşarak onları iyileştirmeye çalışmıştır. Senem Ayşe’nin kocası Ramazan, 25 Ocak 1920’de bir sokak çatışmasında Ermeniler tarafından alnından vurularak şehit edilmişti. Kocası şehit olan Senem Ayşe, evde bulunan fişekleri kaptığı gibi kocasının başına gelmiş, kocasına sarılarak akan kanlarını yüzüne sürmüş ve kocasının mavzerini aldığı gibi sevinç çığlıkları atan Ermenilerin üzerine kurşun yağdırmıştı. Kocasının yerine geçen Senem Ayşe, çete elbisesi giymiş ve çiftçi Veyseloğlu Hasan Efendi’nin çetesine katılarak büyük yararlılıklar göstermiştir. Senem Ayşe, kapı komşusunun evinin düşman kuvvetleri için cephanelik olarak kullandığını fark edince, bu ihaneti kabullenemeyip çareler aramaya başlamıştır. Nitekim Senem Ayşe, hiç düşünmeden kendi evine gaz dökerek yakmış ve düşman cephaneliğinin imha etmeyi başarmıştır. Senem Ayşe, Kümbet Mezarlığı’nın batısında bulunan Hemhane Kilisesi’ne girip orada bulunan ve Türklere top ve makineli tüfekle ateş açan Ermenileri ve Fransızları imha planı kurmuş ve bunda da başarılı olmuştur.
22 gün süren çetin bir mücadeleden sonra 10 Şubat’ı 11 Şubat’a bağlayan gece Maraş’taki Fransız kuvvetleri şehri şiddetle bombardıman ettikten sonra İslahiye yönüne doğru çekildiler. Maraş’tan Antep istikametine kaçan düşmanı kovalayan Maraşlılar içerisinde Senem Ayşe de bulunmaktaydı. Fakat Senem Ayşe’nin çetesindekiler; “bacı buradan ötesi bizim işimizdir” diyerek Senem Ayşe’yi götürmemişlerdir. Maraş’ın kurtuluşundan sonra Senem Ayşe, kendi elleriyle yaktığı baba ocağı evini tamir ettirmiş ve burada oğlu Ökkeş ve gelini Şerife ile yaşamaya başlamıştır. Senem Ayşe, savaş sonrası Millî Mücadele’de omuz omuza çarpıştığı Arslan Bey ve Vezir Hoca ile sık sık bir araya gelerek eski günleri yâd etmiştir. Bir gün komutanlar tarafından verilen bir davete katılan Senem Ayşe’ye komutanlar gösterdiği kahramanlığın sırrını sormuşlardı. Bu soru üzerine Senem Ayşe şu cevabı vermiştir: “Vatanın kurtuluşu, Allah’ın rızası ve Türk kadınının namusu için savaşmaktır.”
MARAŞ’TA YİĞİT BİR TÜRK MÜCAHİDESİ, MERZUKA SELCAN HANIM
Maraş’ın kurtuluş mücadelesinde en fazla yararlılık gösterenlerden birisi de Türk kadınının yılmaz mücadelesinin bir timsali haline gelen Bitlis Deftardarı Hakkı Bey’in eşi Merzuka Selcan (Selcanoğlu) idi. Merzuka Hanım, 1882 yılında Malatya Arapgir’de doğmuştur. Babası Arapgir Müftüsü Halit Bey, Annesi ise Fatma Zarife Hanımdır. Merzuka Hanım’ın Rasih, Fahim, Semih ve Mükrime adlarında dört çocuğu vardı. Merzuka Hanım’ın Maraş’taki Türk-Fransız vuruşmalarında cesaretle ortaya atılması, Türk kamuoyunda büyük bir yankı yapmış ve halkın moralini yükseltmiştir. Maraş’ın Kayabaşı mahallesinde oturan bu yiğit Türk kadını, mücadelede aktif olarak yer almıştır. Merzuka Hanım evinden dışarıya çıkmış ve sokağa hâkim bir duvarın önünde durarak, sokağı taramaya başlamıştır. Bir başka günde evinin duvarına açtığı mazgaldan sokakta olup bitenleri takibe başlamış, işgalciler ve onların işbirlikçileri Ermenilerin sokakta bir çocuğu öldüresiye dövmeleri üzerine onların üzerine ateş açarak onları defetmeyi başarmıştır. Sokak çarpışmalarının şiddetlendiği bir günde ise yine evinde açtığı mazgaldan tüfeğiyle ateş açarak, sekiz Ermeni-Fransız askerini öldürmüştür.
Ailesinin verdiği bilgilere göre Merzuka Hanım’ın eşi İbrahim Hakkı Bey önce Harput’a daha sonra Maraş’a memuriyet görevi dolayısıyla tayin edilmiştir. Merzuka Hanım, eşinin görevi dolayısıyla Maraş’ın Kayabaşı Mahallesinde ikamet etmeye başlamıştı. İbrahim Hakkı Bey, I. Dünya Savaşına katılmış ve savaşta gösterdiği başarıları dolayısıyla kendisine harp madalyası madalya verilmiştir. İbrahim Hakkı Bey’in, Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası Bitlis’e tayini dolayısıyla; Merzuka Hanım dört çocuğuyla birlikte Maraş’ta kalmıştı. Fransız işgali sırasında Maraş Harbi’nde sokak çatışmaları başlayınca, Harbin dokuzuncu günü olan 29 Ocak 1920’de Fransızlar ve Ermenilerin yaptıkları zulme Merzuka Hanım daha fazla dayanamamıştır. Merzuka Hanım, ailenin verdiği bilgilere göre evinin karşısına kurulu olan Fransız topunun başına geçen takriben 18 Fransız askerini öldürmüş ve Fransızlar bu topu bu yüzden kullanamamışlar ve böylece Maraş’a Fransızların vereceği muhtemel zayiat da engellenmiştir.
Merzuka Hanım’ın etkisiz hale getirdiği Fransız/Ermeni sayısı gazete haberlerinde 8, Cebeci Askeri Şehitliği’ndeki Merzuka Hanım ile ilgili mezarlık kayıt tutanağında ise 13 olarak geçmektedir. Merzuka Hanım, bu başarısının yanı sıra evinin altındaki bodrumda yaralı Türk askerlerini tereyağı kullanmak suretiyle tedavi etmiş, hatta harp bitinceye kadar da hastane olarak kullanılan camide hemşire olarak çalışmıştır. Maraş’ın işgali sırasında bölgede kalan aileyi oradan çıkarmak üzere İbrahim Hakkı Bey, kardeşini Maraş’a göndermişti. İbrahim Bey’in Maraş’a gelen kardeşi, Fransızlar ile mücadeleye başlayınca işgalciler tarafından karakola çivilenmiş, daha sonra kendini kurtarabilmiştir. Maraş Millî Mücadelesi başarıya ulaşınca, İbrahim Hakkı Bey’in ismini tespit edemediğimiz kardeşi ile Merzuka Hanım ve dört çocuğu on üç günde Kayseri’ye yürüyerek ulaşmayı başarmışlardı. Aile Kayseri’de büyük oğulları Rasih Bey’e bir kumaş dükkânı açmış, bu dükkânda çalışmaya başlayan ailenin diğer bir oğlu Semih ise Ermeniler tarafından Kayseri’de bıçaklanarak öldürülmüştür. Mustafa Kemal Atatürk’ün Temsil Heyeti Başkanı sıfatıyla Sivas Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Reisliğine yolladığı yazıda Bitlis Defterdarının eşinden (Merzuka Selcenoğlu) övgüyle bahsetmiş, yine Ali Fuat Cebesoy, hatıralarında kahraman kadınlarımızın başında Bitlis Defterdarı Hakkı Bey’in eşini zikretmiştir. Amasya’dan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Başkanı tarafından çekilen telgrafta cemiyet üyeleri, Bitlis Defterdarının hanımına “Türk Mücahidesi” unvanını vermişlerdi. Maraş Millî Mücadelesinin simge ismi olan Merzuka Hanım’a, TBMM tarafından 26 Mayıs 1927 tarihinde kırmızı şeritli İstiklal Madalyasıile ödüllendirilmiştir. Kahramanmaraş Kahramanı Merzuka Hanım, 15 Mart 1973 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir.
MARAŞLI HÜRÜ ANA: “BİR OĞLUM VAR, ONU DA VATANA ADADIM. ULAN ÖKKEŞ, YA ŞEHİT OLACAKSIN YA DA GAZİ…”
Maraş Millî Mücadelesinde öne çıkan kahraman kadınlardan bir diğeri de nüfustaki kaydı her ne kadar “Huri” olsa da “Hürü Ana” adıyla anılan kadındır. Hürü Ana bu katliamlar başladığında korkusuzca ortaya atılarak, eline aldığı bir odun parçasıyla gözü dönmüş Ermenilere karşı mücadele ederek onlara korku salmıştır. Hürü Ana var gücüyle Ermenilere karşı koyarken diğer yandan da onların gözünün içine bakarak şöyle haykırdı: “Bir oğlum var, onu da vatana adadım. Ulan Ökkeş, ya şehit olacaksın ya da gazi…” Hürü Ana,16 yaşındaki oğlu Ökkeş’i dualarla düşmana karşı savaşması için gönderen cesur bir Türk kadınıydı.
“KIZ AHMET” İSMİYLE, HEM SAVAŞTI HEM DE CEPHEDE HABERLEŞMEYİ SAĞLADI
Savaşın en şiddetli döneminde etraftan Maraş’a çeteler gelmişti. Bu çetelerin arasında köse bir delikanlı dikkat çekmiştir. Arkadaşları sesinin inceliğinden dolayı O’na “Kız Ahmet” adını vermişlerdi. Ahmet savaş boyunca kahramanca savaştığı gibi, Maraşlı mücahitlerin evleri ile olan haberleşmelerini de sağlamıştı. Kurtuluştan sonra Kız Ahmet köyüne dönerken, artık hüviyetini saklamaya gerek görmeyerek, haber getirip götürdüğü hemcinslerine sırrını açmıştır. Ahmet, bir kızın çeteler arasında savaş vermesine imkân olmadığından bu şekilde davrandığını, erkek kardeşinin olmadığını ve babasının da yaşlı olmasından dolayı ocaklarına düşen “cihat borcunu” kendisinin yerine getirdiğini ifade etmiştir.
NACİYE NİNE, YÜZGÖRÜMLÜLÜĞÜ ALTINIYLA GAZ ALDI, EVİNİ YAKTI
Maraş’ı düşman işgalinden kurtarmak için işin manevi yönünü de göz önüne alan Maraşlı kadınlar, Kur’an’ı Kerim okuyarak, dua etmişlerdir. Maraşlı kahraman Türk kadınının düşmanın silahını susturmak için başvurduğu yöntemlerden biriside gerektiğinde evini gözünü kırpmadan ateşe vermek olmuştur. Maraş’ın Şekerli Camii civarında çetin bir sokak muharebesi sırasında, kendi evine bitişik Ermeni evinin üstünden çetelere ateş açılması karşısında gözünü kırpmadan evinin yakılmasını temin eden fedakâr isimsiz Türk kadını ile karşılaşmaktayız.
Yine Maraş Milli Mücadelesinde, kendisine yüzgörümlüğü olarak takılan altını bozdurarak bir teneke gaz yağı alıp; kendi eliyle kendi evine dökerek ateşe veren Naciye Nine’ler vardır. Maraş’ta fedakârlığın timsali haline gelmiş kadınlara da rastlanmaktadır.
CEPHEDE DOĞAN ÇOCUĞUNA “ZAFER” ADINI VERDİ
Bir gün Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Arslan Bey, emrinde görev yapan şehrin kuzey tarafındaki muharebe grubunu denetlerken hamile olduğunu sonradan öğrendiği, cephede doğum yapan ve sonra da hayatını kaybeden bir kadından bahsetmektedir. Bu Maraşlı kadın çatışmaların ortasında askerlerin “zafer” adını koydukları bir çocuk dünyaya getirmişti.
Sonuç olarak; kadınlar Anadolu’nun kurtuluşu için seferber olmuşlar, gözyaşı dökmüşler, kısacası her türlü fedakârlığı yapmışlardı. Mustafa Kemal Atatürk, 21 Mart 1923 tarihinde Hilal-i Ahmer KadınlarŞubesi’nin tertip ettiği çay ziyafetinde, Konya kadınlarına hitaben yaptığı konuşmasında, Türk kadınının fedakârlığını şu sözleriyle dile getirmiştir:
“…Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının fevkinde kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi halâsa (kurtuluşa) ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet gösterdim’ diyemez.”
Kahramanmaraş Türk Ocağı tarafından tertiplenen Ocakbaşı Sohbetleri her zaman olduğu gibi ilgi ile izlendi. Toplantı soru-cevap bölümü ardından Hars Heyeti Başkanı Prof. Dr. İbrahim Solak tarafından kapanış ve teşekkür konuşmasıyla tamamlandı.
Kahramanmaraş İstiklal Mücadelesi’nin 104. sene-i devriyesinde ile böylesine anlamlı bir programın yapılması çok önemlidir. Bu vesile ile Türk Ocakları Kahramanmaraş Şubesi başkanı Av. Kemal Yavuz, Hars Heyeti Başkanı Prof. Dr. İbrahim Solak ve konuşmacı Doç. Dr. Cengiz ŞAVKILI’ya ayrıca toplantının tertiplendiği Mesder Kahramanmaraş Edebiyat ve Sanat derneği Başkanı Lutfi Bilir beye, değerli katılımcılara çok teşekkür ediyoruz.