Okuyucumuz, gönderdiği mailinde ‘Üniversite sınavlarına hazırlandığını, yapı itibariyle telaşlı ve gergin olduğunu, sınav dönemlerinde kaygısının arttığını, başarısızlık korkusunun da etkisiyle yeme dürtüsünün kontrolü dışına çıktığını, rahatsız olduğunu, kilo problemleri yaşadığını ve bunun altında yatan duygusal sebepleri öğrenmek istiyor. Konuya ilişkin Dr. Emine Akın şu görüşlere yer veriyor;

‘Beslenme konusunda aslında detaylıca anlatmak gereken çok önemli alt başlıklar olmakla birlikte, bugün sizlere çağımızın yeni sağlık problemlerinden biri olan yeme bağımlılığından söz etmek istiyorum.

Hem ülkemizde hem de dünya genelinde doğallıktan gittikçe uzaklaşan besinler ve beslenme tarzları, toplumların yeni hastalıklarla tanışmasına yol açıyor. Konu, bir açıdan baktığımızda ‘’ bağımlılık ‘’ olunca, işin psikolojik boyutu da oldukça önem taşıyor. Yediğimiz her besin, kendi bileşimindeki özel maddeler vasıtasıyla, vücudumuz ve sağlığımız üzerinde aslında bir nevi sihirli etki oluşturur. Çünkü mide içeriği, midedeki sindirim süresini tamamlayıp bağırsaklara geçtiğinde, buradaki özel hücreler tarafından emilirken bir yandan da hızlıca analiz edilir ve beyine buradan bazı bilgiler iletilir. Doyma sinyali oluşumu da bu yolla meydana gelir ve yeme aktivitesinin sonlandırılması bu şekilde düzenlenir.

Yeme bağımlılığı konusunda yapılan araştırmalarda, yeme bağımlılığının kişide madde bağımlılığı benzeri özellikler gösterdiği belirtilmektedir. Kişi bağımlı olduğu besini alamadığında, madde bağımlılığında olduğu gibi kişide yoksunluk sendromu gelişmektedir. Yeme bağımlılığı genellikle, aşırı şekerli, aşırı yağlı besinler ve hamur işi çeşitleriyle ilgilidir. Aslında yeme bağımlılığının başlaması, doğal içeriği rafine edilmiş yani doğallıktan uzaklaştırılmış besin benzeri maddelerin vücuda alınması ile gerçekleşir. Sindirim sisteminden hızla emilen ve işlemden geçen bu maddeler, beyin kimyasını değiştirir ve bu da davranış değişikliğine yol açar. 

Yediklerimiz vücudumuzun yapı taşı olan hücrelerimizi etkilediği gibi, bir yandan da vücudumuzda bizimle birlikte sindirim sisteminde yaşayan trilyonlarca bakteriyi yani bağırsak florasını da etkilemektedir. Bağırsaklarımızda yaşayan bakterilerle yeme bağımlılığı arasındaki ilişkiyi araştıran birçok çalışma bulunmaktadır. Bu araştırmalarda,  kimyasal katkı maddeleriyle dolu, işlenmiş besin benzeri maddelerin bağırsaklardaki flora dengesini bozduğu,  özellikle diyetlerin de floradaki zararlı bakteri ve mayaları arttırarak yeme bağımlılığına zemin hazırladığını göstermektedir.  Bu yönden bakıldığında, çağımızda bileşimi doğallıktan uzaklaşan besinlerin artık beslenme amacıyla değil, ilaç veya madde bağımlılığında olduğu gibi bir tür madde olarak algılandığı araştırmalarda ifade edilmektedir.

Sıklıkla obezite ve fazla kilo ile birlikte görülen yeme bağımlılığının tedavisinde, doğal besinlere aşamalı bir geçiş ve özel psikolojik destek programlarının uygulanması oldukça önemlidir. Bütün bunların yanısıra, bağırsak florasının uzun süreli bozulması sebebiyle yeme bağımlılığının tedavisinin takipli bir süreçte yapılması da oldukça gereklidir. Bağırsak florasının dengesindeki bozulmalar, diyabet, hipertansiyon, depresyon vb. kronik hastalıklara da kolayca zemin hazırlamaktadır.

Kısaca özetleyecek olursak, çağımızda doğallıktan uzak yaşam ve özellikle beslenme tarzı, bir kişide sadece bir hastalığın değil birkaç şikâyet ya da hastalığın örneğin- diyabet, yeme bağımlılığı, hipertansiyon, fibromiyalji vb. - eş zamanlı olarak ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Tedavi sürecine kişinin aktif katılmasıyla beslenme, yaşam alışkanlıkları ve psiko-sosyal durum konularında detaylı düzenlemeler yapmak, şikâyetlerin ve problemlerin yavaş yavaş ortadan kalmasını sağlayacaktır. Dünya genelinde de artık tedavi süreçlerinde bu şekilde bütünsel bir yaklaşım takip edilmesi yönünde tercihler ve uygulamalar artmaktadır.