.
Şark Bülbülü Celal Güzelses’ten alınma bir Diyarbakır türküsü var: Bahçede Yeşil Hıyar. Türküyü Muzaffer Sarısözen derlemiş. Neriman Tüfekçi notalamış. TRT Repertuvarında kayıtlı. Kayıt numarası 1769.
Bu güzel ezgi segah makamında. Celal Güzelses o güzel sesiyle bir okuyor ki…Bülbüller gibi şakıyor. Işıklar içinde uyusun. İyi ki sesi kaydedilmiş.
Bu türkünün notasına baktım. 10/8’lik ölçü. Aksak usûl mü desem?
Ezgiyi Celal Güzelses’ten dinledim. Üstad çok açık bir ifadeyle türküye:”Bahçede yeşil hıyar” diye başlıyor. Notaya bakıyorum. Bu dize şöyle yazılmış:”Bahçada yeşil çınar.”
Hoppala!.. Kaynak kişi “bahçede” diyor. Notalanışta bu sözcük “bahçada” olmuş. “Yeşil hıyar” olmuş “Yeşil çınar”
Olmaz. Kaynak kişi nasıl söylemişse öyle yazılmalı değil mi? Yazılmamış. Kaynak kişinin hatırasına saygısızlıktır bu.
Üstelik bunu TRT yapıyor. İşin ilginç tarafı Celal Güzelses’in yorumu ve notası aynı sayfada. Bu çelişkiyi görememişler mi, bilmiyorum. Yoksa “hıyar” sözcüğünü inceleme kurulu kaba bulup “çınar” yapılmasını mı istemiş? Ne bileyim yahu?..
Bu türkünün sözlerini yazayım. Önce türküyü bir dinleyin. Sonrasına bakalım:
“Bahçede yeşil çınar
Boyun boyuma uyar
Ben seni gizli sevdim
Bilmedim alem duyar
Aman gülüm nananay
Top kaküllüm nananay
Nanay kibar yarim
Nay nanay ay nay
Bahçelerde gül varı
Var git ellerin yari
Sen bana yar olmazsın
Yüzüme gülme bari
Aman gülüm nananay
Top kaküllüm nananay
Nanay kibar yarim
Nay nanay ay nay”
Sevgili dostlar ilk dörtlüğün kafiyelenişinde zengin kafiye var:
“….hıyar (a)
….uyar (a)
….sevdim (b)
….duyar (a)
Görüldüğü üzere “–yar” üç sese dayalı bir kafiye. Eğer ilk sözcüğü “çınar” yaparsak kafiye “-ar” iki sese iner. Tam kafiyeye döner. Uyak zenginliği kaybolur.
Bu ezginin iki ayrı söylenişi olduğunu da belirteyim. Birinde “Oğul yar içerden” diye başlayan cinaslı maniyi bir okuyor Celal Güzelses. Tüyleri ayağa kalkıyor dinleyenlerin.
Sözün özü türkülerin aslını bozmamalı. Türkülerle fazla oynanmamalı. Hıyar'sa hıyar kardeşim. "Çınar" nereden çıktı? Kibarlık kontenjanından olmalı. Yine çınar demişler. Ya salatalık deselerdi? O zaman ne kafiye kalırdı, ne ölçü? Türkü berhava olurdu. Kibarlık uğruna türkünün içine edilirdi.
Öyle değil mi ama?