Başlığı okur okumaz iktidar taraftarları ayrı, muhalefet taraftarları ayrı yorumlar yapacaktır. Öncelikle ekmeğini yediğim, her fırsatta yapmaktan gurur duyduğum mesleğimi Kahramanmaraş’ın güzide kurumu Bugün Gazetesinde icra etmeye başladım. Meslekte 20’inci yılımı geride bıraktım. 10 yılımı geçirdiğim ve yönetimiyle yayın politikasıyla her zaman gurur duyacağım Manşet Gazetesinde noktayı geçen ay koymuştum. Öncelikle basın mesleği yapanlar ve mesleğe imkân tanıyanlar fedakârlığın en büyük örneğini sergiliyorlar. Gerek Patronum Mehmet Yüzbaşıoğlu gerek eski patronum Arslan Deveboynu, kentin sorunlarını gündeme getirmek, çözüm bulmak, yapıcı eleştirilerde bulunmak ve halkımıza doğru yolu göstermek adına yüzbinlerce TL yatırım yaptılar. Şimdi bu yatırım furyasına yeni yatırım yapan Şener Bademci arkadaşımızda eklendi. Bunu yaparken para kazanmayı hiçbir zaman düşünmediler, hem ceplerinden hem zamanlarından yeri geldi sağlıklarından büyük fedakârlıklarla bu mesleği başarı ile götürmeye çalışıyorlar. Biz çalışanlar bunun farkındayız. Kahramanmaraş olarak basının güçlü olması en çok okunmasına bağlıdır. Kahramanmaraş’ta Bugün gazetesi her bayide satılıyor ve fiyatı 40 kuruş. 40 kuruş gazetenin kâğıt maliyeti bile değil, fakat kentin sorumluluğu her şeyin üzerinde geliyor. Gelelim makalemizin başına; geçen yıl Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından Almanya’ya giderek 6 ildeki medya kuruluşlarını ziyaret ettik. İnanın hükümet aleyhine tek kelime bir haber göremedik. Almanya’da ‘Şansölye’ diye hitap edilen Başbakan Angale Merkel’in aleyhine tek kelime haber görmedim. Basın kuruluşlarının devletlerini bizlere karşı nasıl savunduklarına şahit oldum. Bu ülke basın özgürlüğü açısından Dünya’da 12’inci sırada, bizi ise 145’inci sıralarda gösteriyorlar. Son olarak geçen yıl Fransa’daki patlamayı biliyorsunuz, Allah aşkına hangi basın kuruluşunda ya da sosyal medyada patlama anı, insanların çaresizce kaçışları, yaralıları kimler görebildi. Basın özgürlüğü açısından dünya da 37’inci sırada gösterilen Fransa sizce bu görüntüleri sansür mü yoksa sorumluluk dolayısıyla mı yayınlamadı. Bizde basın özgür olmasa bunların en ince detaylarına kadar, insanların çaresizce yakarışlarını yayınlayabilirler miydi? Bu olaylardan devlet yetkililerini nasıl sorumlu tutabilirlerdi. Bugün Türkiye’de bir gazeteci istediği haberi istediği şekilde yapar. Şimdi; ‘o zaman neden yazmıyorsunuz’ kelimesi aklınıza gelebilir. İnanın hiçbir gazeteci ne hükümet, ne bürokrat ne de siyasi erkandan korkar. Devletine karşı sorumluluğu, memleketine karşı sorumluluğu ve vatandaşlarına karşı sorumluluğu her şeyin üstünde gelir. Mesela yüreği memleketine hizmet için çarpan yöneticileri sırf aleyhine yazmak için yazılan bir yazı ne gazeteciye, ne memleketine, ne yöneticisine ne de vatandaşına katkısı olur. Artniyetli bir davranıştan öteye gitmez, sadece şevki kırar. İçeride bir çok meslektaşımızın olduğunu söyleyenleriniz de olur. Fakat lütfen araştırın, içerideki gazeteci arkadaşlarımız yazdıkları haberler veya makalelerden dolayı mı içeri girdi, yoksa terör örgütünün propagandası gibi basın dışındaki suçlardan dolayı mı içeri girdi. Sorumlu bir gazeteci sorumluluğunu bilerek görevini ifa ederse aynı basın özgürlüğü açısından örnek verdiğimiz Almanya, Fransa’daki meslektaşlarımız gibi olmalı diye düşünüyorum.