Yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Biz Depremzede inşaat mühendisleri olarak mesleğimize ve meslektaşlarımıza sahip çıkmak için buradayız. Bu toplantının esas amacı Kahramanmaraş'ta gerçekleşmiş asrın felaketinden bundan sonraki nesillere bırakacağımız kalıcı ve dayanıklı bir miras olması için; İnşaat mühendisliğinin Öğrenim aşamasından Emekliliğe kadar hak ettiği itibarının tekrardan sağlanmasıdır. Yaşadığımız 4 büyük ve 30 bini aşkın artçı depremin ardından ölçümsel büyüklük olarak merkez üslerindeki değerler esas alınmış olsa da şehrin alüvyon arazilerinde şiddeti üç katından daha fazlasına ulaşan enerjiler doğurdu ve bu deprem kendimizi en güvende hissettiğimiz yuvalarımızda gecenin bir vaktinde yakaladı. Beton yığınları arasında günlerce kaybettiğimiz vatandaşlarımızı aradık, cenazesini bulanların şükür ettiklerine şahit olduk, acılarımızı hiç unutmayacağız, bir ömür saatlerimiz her 04.17'yi gösterdiğinde aynı acıyı yaşayacağız, kaybettiklerimizi asla geri getiremeyeceğiz.

2000 yılı öncesinde Kahramanmaraş 2.Derece deprem bölgesi olarak belirlenmişti. 1999 yılı öncesi yapılan bütün binalar tasarlanırken, bina ağırlığının yüzde 8'i kadar yatay deprem kuvveti etki eder mantığı ile binalarımız tasarlanmıştır. Ancak 6 Şubat günü AFAD'ın açıklamasına göre, etkiyen deprem kuvveti 2 katı olarak ölçüldüğünü hepimiz biliyoruz. Yani örnek verecek olursak, 1000 ton ağırlığındaki bir binaya 80 ton yatay deprem yükü etki etmesi beklenmekteyken, binalar tamı tamına 2000 ton yatay deprem yüküne maruz kaldı. Statik açıdan hesaplanandan 25 kat büyük bir deprem gerçekleşti. 1998-2007 yılları arası yapılan binaların, statik açıdan hesaplanan değerinden ise 5 kat büyük bir deprem gerçekleşti. Nasıl ki 100 Kg taşıyabilecek bir insanın 2.5 Ton yük taşıması beklenemez ise bu binaların da bu deprem yüküne dayanması birçok parametrenin beraberinde ancak gerçekleşir.

2011 yayınlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı'nda mevcut yerleşim yerleri ile mevcut yapıların risklerinin belirlenip, 2012-2017 yılları arasındaki 5 yıllık süreçte bu yapıların daha sağlıklı hale getirilmesi için çalışmaların yapılması, Önlemlerin alınmasına vurgu yapılmışt1. Ancak görünen o ki geldiğimiz noktada bu eylem planına uyulmadığı, yetkililer tarafından yeterli önlemlerin alınmadığı hepimiz tarafından görülmüştür. Yıkılan binalar 2012-2017 tarihleri arasındaki 5 yıllık eylem planı sürecinde incelenmiş olsa idi binlerce insanımız şu an hayatta olabilirdi. 2019 yılında Afet ve Acil durum müdürlüğü 'nün Kahramanmaraş ve çevresindeki illerde öngördüğü 7 üzeri şiddetteki deprem senaryosunda, meydana gelecek yıkım ve can kayıpları tüm yetkililer tarafından raporlanmıştı. Yine AFAD'ın sesine kulak verilse idi bugün böyle bir sonuç ile karşı karşıya kalmayacaktık.

Şuan cezaevleri, o yıllarda yapım teknolojisinin el verdiği ölçüde o dönemin deprem yönetmeliğine uyan ve bu felaketin faturası kendilerine kesilen onlarca mühendis ile dolu. Meslektaşlarımız 7 aydır tutuklular. Bu doğal afetin faturası sadece bireysel olarak inşaat mühendisi meslektaşlarımıza kesilmesi ne kadar doğrudur? Elbette ki yüce Adaletin tesis edilmesi bilirkişi ve mahkeme heyetlerinin ivedilikle karar aşamasına geçmesi ile mümkündür.

Buradaki esas sorumluluğu irdelemek gerekirse;

-Demir bağlayan ustanın etriye kancasını önemini bilmemesi mi?

-Beton dökümünde sırf 1 saat erken bitirmek için dayanımını yarıya düşüren kalıpçıyı mı?

Üç daire fazla almak için imar tadilat1 yaptıran arsa sahipleri mi?

-Rastgele tadilat yaptıran dükkan sahipleri mi?

-Boru ve elektrik tesisatı geçirmek adına tahribat yapan tesisatçıları mı?

-Hiçbir bilimsel çalışma gözetmeden kat art1rımına giden imar komisyonları mı?

-Ömür boyu Yaşayacağı yuvayı seçerken sadece görsel kaygı taşıyan daire müşterileri mi?

En önemlisi bütün sorumlulukların, tam yetki ve bağımsız yaptırım gücü verilmeksizin, hatta bilinçli taksirle insan canına kıymak suçu dahil yüklenen inşaat mühendisleri mi? Diye hepimizin sorgulaması gerekiyor!”

Editör: METEHAN NAZLI