1993 yılında rahmetli Necmettin Erbakan’ın kalıtımıyla temelleri atıldı. Abdulhamithan Camii Cumhuriyet tarihinden sonra Türkiye’nin en büyük 3’üncü camisidir. Kahramanmaraş’ın adeta simgesi haline gelen Abdulhamithan Cami, Hayırsever Kahramanmaraşlıların bütçelerinden bağışlarla bugüne gelmiştir. Bir misafirimiz geldiğinde gurur duyarak gezdirdiğimiz ve namaz kıldığımız, araçla şehre girerken karşımızda devasa duruşuyla her zaman içimizde tarifi olmayan bir duygu yaşatmıştır. Gelelim son günlerde ağabeyimiz Mustafa Karaaslan’ın kampanyasına; bu makale kesinlikle Karaaslan ağabeyimizin kampanyasına veya haberlerine cevap niteliğinde değildir. Şuana kadarda meslektaşlarımın diğer konularda yaptığı haberlere, yazdığı yazılara destek verdiğim gibi cevapta vermemişimdir. Arkadaşımız duygularını karıştırmadan bunun üzerine gidiyorsa mutlaka bir şey vardır desturuyla hareket etmişimdir. Tekrar ediyorum, Sayın Karaaslan’ın makalelerine veya kampanyasına bir cevap niteliğinde amacım olmadığı gibi, cevabı verecek muhatap da bende değilim. Âcizane bu konuyla ilgili birkaç düşüncemi paylaşmak istiyorum; Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyurmuştur; "Kim bir mescid (cami) yaparsa, Allah onun için o mescidin bir mislini Cennet'te yapıp hazırlar." Bu hadis eşliğinde cami yapmanın sünnet olduğu ve Allah rızası için yapılan bir caminin karşılığının cennet olduğu aşikârdır. Bu düşünce ile hayırsever bir kimliğe sahip olan hemşerilerimiz kendi öz sermayelerinden karşılayarak camimizin bugüne gelmesini sağladı. Bundan sonrası tartışılmaz bence. Diyanete mi, yoksa Vakıf’ta mı kalsın. Osmanlı döneminde padişahlar büyük bir cami yaptırdığında çevre köylerin vergilerini o caminin vakfına çevirirmiş. Yani o köylerden toplanan vergilerle o caminin tüm masrafları giderilirmiş. Ayrıca Abdulhamithan Cami Vakfı kendi külliyesindeki işyerlerinden gelen gelirlerle öğrencilerimize burs verebilir, yardıma muhtaç ailelere destek verebilir. Kahramanmaraşlının katkılarıyla yapılan caminin dönüşü de mutlaka memleketin yardıma muhtaç insanlarına olmalıdır. Yanlış anlaşılmasın mabedi bir gelir getiren bir mülk olarak görmüyorum. Allah aşkına hangi camimize diyanetten elektrik ve su giderleri harici hangi harcamalarına ne kadar kaynak geliyor, Camimize ekstra bir şey yapılmak istense vatandaşın, ya da diyanetin kapısı çalınacağına Vakıf kendi yapsa olmaz mı? Kişiler, şahıslar, yönetim beni ilgilendirmez. Kendini bu muhteşem dinin bütün güzelliklerini anlatmak, Yüce Mevla’nın da yasakladığı tüm maddeleri Mü-min’lere aktarmakla görevli bir din adamının şuana kadar 21 yıllık gazeteci olarak bir olayını duymadım, duyduğum ise dedikodudan öteye gitmedi. Ak Parti’ye muhalefetten bazıları ‘hırsız’ diyor. Hırsızlar çaldıklarıyla onbinlerce km duble yol yapıyor, yüzlerce tünel yapıyor, binlerce okul yapıyor. Eğer vakıf’ta çaldıysa, Türkiye’de eşine az rastlanan bu cami nasıl muhteşem bir hale geldi. Gelin bu sorunun da cevabını siz verin…