2016 yılı acısıyla, tatlısıyla sona erdi. Tarihteki en kanlı darbe girişimi milletimizin, millet olma duygusuyla ve verdiği üstün başarı ile püskürtüldü. 2017 yılına umutla girelim derken İstanbul’daki katliam tüm psikolojimizi alt üst etti. Bu eylemler, bu girişimler arka arkaya cereyan ederken büyük fotoğrafı iyi okumak gereklidir diye düşünüyorum. Her şeyi unutun; Wikileaks'in iddialarına göre; ABD Dış İşleri Bakanı john Kerry’in Suriye’ye askeri müdahale yapmak için Obama’yı ikna etme çabası, Esad’ı kendileriyle masaya oturması için DEAŞ’a göz yummaları, Türkiye’nin Fırat Kalkanı Operasyonuna destek vermek için ‘PYD’ye dokunmayın’ şartı istemesi her şeyi özetliyor. Ülkeler arasında dostluk yoktur, menfaat çatışması vardır. Örneğin Abdulhamithan döneminde Osmanlının Ruslarla savaşa girmesi için yapılan karanlık oyunlar 1877’de başarıya ulaşmıştı, çok şükür uçak düşürme ve büyükelçi cinayeti bu kez tutmadı. Ruslarla 1877’de savaştık, milli mücadele yıllarında ise binlerce sandık mermi desteği aldık. Dün eski Rus generali bir açıklama yaptı; ‘Batı ve ABD Ruslarla yakınlaşmanızdan dolayı Deaş üzerinden Türkiye’den intikam almak istiyor’ bu açıklama bile gerçek yüzü ortaya çıkan Batı ve ABD’nin neler yapacağının küçük bir ayrıntısıydı. Burada ABD’li Yahudi Bankacı David Rockefeller’in son yüzyılın en büyük itiraflarını yapan bir röportajına dikkat çekmek istiyorum. Yaklaşık 8 ay önce bir internet sitesinde yayınlanan röportajı tüm dikkatimle okudum ve ne kadar doğruluğunu geçmişi süzerek tespit ettim. Rockefeller, 1950 yılında Adnan Menderes’in seçilmesiyle Marshall yardımları adı altında Türkiye’ye el attıklarını söyledi. Hatta Menderes’in seçilmesine destek verdiklerini de itiraf ederek Menderes’in sanayi alanında yaptığı yatırımlardan rahatsız olduklarını itiraf etti. Menderes’ten Osmanlı’dan istedikleri gibi ülkesini yabancı sermayeye açmalarını yabancı şirketlere özel imtiyazlar tanınmasını talep ettiklerini ve kabul görmediğini belirten Rockefeller sözünü tutmayan Menderes’i darbeyle devirmek zorunda kaldıklarını anlattı. Aslında Rockefeller’in anlattıkları buz dağının görünen kısmıydı ve 1980 darbesi için aynen şu ifadeyi kullanıyor; “1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı. En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, her gün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.” Bu oyuna o zaman geldik, çok şükür bu dönemde daha duyarlıyız ve gelmeyeceğiz… ABD’li Yahudi Bankacı Rockefeller Türkiye’nin niçin Batı ve ABD için bu kadar önemli olduğunu da şu kelimelerle ifade ediyor; “dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenlerine gelince: Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir. İkincisi, Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyet’i yıkmak istiyorsak önce Türkiye’den başlamalıyız. Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır. Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya’daki diğer Türk devletleri de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz.” En son kullandığı cümle çok önemli; “Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz.” Küçük bir uygulaması 15 Temmuz’da yaşandı ve inşallah tamamen tüm Türk dünyasının bir gün birleşip bu kandan beslenen maşayı tutanlara en güzel cevabı vereceğiz. Makalemi uzatmayayım, terörle bizlerin hayatımızın akışını değiştirmeye çalışanlara inat, önümüze bakalım, moralleri bozup korkuyla evlere kapılmayalım. Hayatımızı aynı şekilde idame ettirmeye devam edelim. Ölüm sizi bulacaksa evinizin içinde de bulur, ‘nikahla ecelin’ saati şaşmaz. Hayatımızı olağan akışı içerisinde yaşamak, provokasyona gelmeden devletimizin bütünlüğüne uymak, birlik ve beraberliğimizi devam ettirmek, oynanan tüm oyunları bozacaktır.