Güçlü iman ve insan mahsulü olan vakıf, bir sosyal yardımlaşma müessesidir. İnsanların en ziyade   muhtaç olduğu şeylerden biride  vakıftır. Geçmiş tarihimizde amel defterini öldükten sonra kapatmamak ve başkalarına faydalı olmak, öldükten sonra kalıcı ve sürekli sadaka(Sadaka-i Cariye) bırakmak arzusu  için çeşitli vakıflar kurulmuştur. Bunlardan; Öksüz ve yetim kızlara çeyiz vermek için kurulmuş vakıflar Yoksul, evlenemeyen bekârlar için bekarların evlendirilmesi Çocukların baharda açık havada gezdirilmesi için Yoksul ve kimsesizlerin cenazelerinin kaldırılması Kanadı kırık leyleklerin tedavisi, su ve gıda verilmesi Yaralı leylekleri tedavi etmek için Bursa’da (Gurabahane-i Laklakan) adında leylek hastanesi açmaları (Laklak,Arapça da leylek demektir) Hizmetçilerin kırdığı mutfak malzemelerinin yerine getirilmesi Vakfiyelerde, bir soğanın bir altına çıktığı zamanlarda dahi iaşelerden en ufak tasarrufa gidilmemesi Kırılan sokak lambalarının yerine getirilmesi Yere tükürülen, tükürüğün üzerine kül döktürmek için çeşitli vakıflar kurulmuştur. İmarethaneler, aşevleri ve misafirhaneler Kimsesiz çocuklara, öksüzlere ve yetimlere yardım vakıfları Cüzamlılara, körlere ve dilsizlere yardım vakıfları Hac yolunda parasız kalanlara yardım amacı ile kurulan vakıflar Hayvanlara gıda, su verilmesi ve tedavi edilmesi, sivrisineklerle mücadele edilmesi -Gül ve çiçek yetiştirene teşvik için mükafat verilesi için kurulan vakıflar Osmanlı padişahlarından Fatih, II. Beyazıt ve Kanuni zamanında yapılan hastanelerde, doktorların tavsiyelerine göre hastalara, güvercin, keklik, sülün, ördek, kaz ve bülbül gibi kuş etlerinin ikram edilmiştir. O devirde Avrupa’da ruh ve akıl hastaları, “ şeytan ile iş birliği yapan kötü ruhlu yaratık.” gibi görülüyor. İçine şeytan kaçmış kabul edilerek, dövülüyor ve diri diri yakılarak vücutlarından şeytan çıkarılmaya çalışıyorlar. Osmanlılar ise; Şifa evleri(Dar’ül şifa) ve psikiyatri hastaneleri açıyorlar. 11. Beyazıt tarafından, Edirne’de Tunca Nehri  kenarında ruh sağlığı hastanesi kuruluyor. Bu hastanede, hastalar musiki, ilahi, yemek ve  çiçeklerin koku ve renkleri  ve su sesi ile tedavi ediliyor. Hususi bu işi yapmak için musiki heyeti kuruluyor. Hastaneye bağlı vakıf eczanelerinde fakir, yoksul olduğunu beyan eden, hiçbir muameleye tabi tutulmadan istediği kadar ilaç alabiliyor. Haksız olarak almayı önlemek için sadece duvardaki levhadaki yazı yetiyor. Duvardaki levhada ; “ Vakıf 11. Beyazıt’ın ticaret kastiyle (haksız olarak) bedava ilaç alanlara bedduası yazılıdır. İmaret hanelere gelen her yolcuya 150 gr. Süzme bal ve 300 gr. Ekmek verildiği kayıtlarda geçmektedir. Beyazıt imaretinde yıllık dört ton bal  altı ton tereyağı tüketildiği bildirilmektedir. 1.Murat’ın  İznik’teki imaretinde 2000 , Fatih’in imaretinde 1650, 11. Beyazıt’ın imaretinde 1400 kişiye nerden geldiğine bakılmaksızın günde iki öğün  yemek verilmiştir. O devirde Fatih camisinde 97, Süleymaniye camisinde 274 personel görev yapmaktadır. Yalnız İstanbul’daki imarethanelerde 30.000 kişiye karşılıksız yemek verilmekte idi. Osmanlılar Eğitim ve Kültür hizmetlerini vakıflar tarafından yürütürlerdi. . Mektep, medrese ve külliye şeklinde . Sağlık hizmetleri (Darüşşifa) .Bayındırlık hizmetleri. yol, kaldırım ve köprü sahasında .Şehircilik ve belediye hizmetleri sahasında .Askeri ve talim hizmetlerinde . Dini hizmetlerde: Cami, türbe , namazgâh,muvakkithane,darül-huffaz ,Ramazan,kandillerde ve mübarek günlerde ve gecelerde camilerde,hurma,zeytin,bal şerbeti ve su dağıtılması gibi sahalarda vakıflar kurulmuştur