Bu hafta saatime bir pil almak için saatçiye uğramıştım. Uğramışken de biraz da saat çeşitlerine bakıverdim. Birbirinden güzel saatler vardı lakin eskilerinki kadar kaliteli ve alıcı bulamadım hiçbirini de. Hal böyle olunca saatçi sordu tabii. Hayırdır hocam beğendiğiniz bir saat yok mu? Ben de evet, dedim. Biz edebiyatçılar biraz zor beğeniriz. Özellikle de Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü okuyup da bilen varsa bu iş bir o kadar daha artar. Hiç okudunuz mu bu kitabı? Hayır, hocam. Ne yalan söyleyeyim bir saatçi için vahim bir durum. Okumanızı tavsiye ederim. Dilerseniz size biraz bahsedeyim bu eserden. Hay hay hocam zahmet olmazsa… Güzelim İstanbul’da rind filozof bir sanatçının yanında çırak yetişen Hayri İrdal isminde bir şahsiyet vardır. Birinci Dünya Savaşı’nda askere alınır, dört yıl sonra döner gelir ve memlekette evlenir. Daha sonra karısının ölümünden sonra da ruh doktoru Ramiz’in Psikanaliz Cemiyeti’ne ve İspiritizmacılar Kulübü’ne üye olur. İkinci evliliğini bu kulüpte tanıdığı Pakize Hanım ile yapar. Günün birinde Doktor Ramiz ona bir okul arkadaşını tanıştırır. Halit Ayarcı’nın da saat düşkünü olması dükkanı falan olmayan lakin saatten çok iyi anlayan Hayri İrdal ile Halit Ayarcı arasındaki sıkı bir dostluğun gelişmesine ikisinin beraberce Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü kurmalarına yol açar. Hayatını bu enstitünün müdür muavini olarak bütün içtenliği ile saatlere ve zamana adamış olmak, Hayri İrdal’ın şimdi en büyük mutluluğudur. Öyle ki bu büyülenmişlik içerisinde karısı Pakize’nin kendisini Halit Ayarcı ile açıkça aldattığını bile fark edemez. Zamanla yurtdışında da tanınmaya başlayan Enstitü’nün sonradan dönemin hükümeti tarafından kapatılması kararı üzerine, çok genişlemiş kurumun düzenli bir şekilde tasfiyesi için daimi bir tasfiye komisyonu kurulur. Enstitü görevlileri orada görevlendirildikleri için durumda bir değişiklik olmamış; Hayri İrdal, gerçek ile hayal arasında aldanmaca mutluluğunu yine de sürdürecektir. Yapıt hakkında şunu söyleyebiliriz: Olayları Hayri İrdal’ın ağzından anlatılır. Romanda; Türk toplumunun 1876’lardan bu yana istibdat, İkinci Meşrutiyet, Birinci Dünya Savaşı ve Cumhuriyet dönemleri insanlarının zaman içindeki bilinçsiz hareketleri; bocalayışları anlatılır. Yazarın asıl amacı, Türk toplumunun son elli yıl içinde nasıl donmuş bir yaşam biçimiyle zamanı gülünç bir şekilde aşmak istediği dile getirilir. Roman baştan sona kadar gerçeğin dışında yaşayan insanların abes yaşamıyla alakalıdır. Her hafta en az bir kitap okumanız dileğiyle…