İnsan seven bir varlıktır.
Bu duygu onun en tabii yönü ve ihtiyacıdır Ona sevme deseniz de, canlı veya cansız, insan veya hayvan muhakkak bir şeyleri sevecektir Ancak kimleri ve neleri ne kadar sevmeliyiz?
Gönlümüzde hangi varlıklara daha fazla yer vermeliyiz?
Bu soruyu belki yanlış bir soru olarak düşünebiliriz Zira sevgi, somut, ölçülebilir bir şey mi diye aklımıza gelebilir Bu tespitin doğruluk payı vardır Çünkü sevgi, ölçüleri, birimleri hacimleri aşan bir duygudur Ancak yine de belirtmek gerekir ki, sevgi konusunda Kur’an’ın öncelikleri var ve bunlar doğrultusunda muhataplarını yönlendirmeye çalışmaktadır
Bugün bir dine ve kültüre mensup insanlar olarak bu konuda sanki bir kafa karışıklığı içerisindeyiz Aslında Kur’an nazarında sevgi bir bütünlük arz etmektedir Çünkü müstakil olarak insana, şu veya bu varlığa karşı bir sevgi söz konusu değildir Aksine bu İslam’ın değerler sistemiyle uyuşmayan bir durum ortaya koymaktadır Zira Allah sevgisini bir tarafa bırakarak insan veya bir başka varlığın sevgisinden bahsetmemiz doğru değildir Yine peygamber sevgisini bir tarafa bırakarak insan sevgisinden bahsetmemiz uygun değildir Bizim peygamber sevgimiz O’nun Allah’ın elçisi olması dolayısıyladır Yine biz yaratılanı Yaratan’dan dolayı se veriz Aynı şekilde diğer canlıları ve tabiat varlıklarını sevmemiz de, Allah’ın varlığına onların bir işaret ve ayet olmalarından kaynaklanmaktadır Tıpkı Yunus Emre’nin şu dizelerinde belirtildiği gibi: Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlam seni/Seherlerde kuşlar ile çağırayım Mevlam seni Şu halde demek ki, bütün sevgiler geçerliliklerini Allah sevgisinden almaktadır Yani O’na bağlandığı takdirde bir anlam ifade etmektedirler Diğer bir anlatımla olgunlaştırıcı ve erdirici sevgi ancak O’nun sevgisiyle tamamlanmaktadır.
Bilindiği gibi, tarih boyunca gelen bütün peygamberler insanları Allah’a ibadet etmeye ve kulluk yapmaya çağırmışlardır Aslında bizler bunu şu şekilde de ifade edebiliriz: Gönderilen bütün peygamberler, aslında insanlara neleri ve kimleri ne kadar çok seveceklerini öğretmek için gelmişlerdir Bu açıdan kulluğun sevgiyle çok yakından bir ilişkisi vardır Bir anlamda insan neyi fazla seviyorsa ona kulluk etmektedir Çünkü O’nu hayatının amacı haline getirmekte, hayat enerjisini onun uğrunda tüketmektedir.
Biraz daha açacak olursak biz Kur’an’ın sevgi tasavvurunu bir piramide benzetebiliriz Bu piramidin en zirve noktasını Allah sevgisi oluşturmaktadır Bu bütün sevgilerin kaynağıdır Daha alt sırada peygamber sevgisi vardır Üçüncü sırada Allah yolunda cihat sevgisi gelmektedir Bu sıralamayı makalenin başlığında verdiğimiz ayetten çıkarıyoruz Bu sevgilerin hepsi Allah sevgisine dayanmaktadır Dördüncü sırada ailenin bireyleri olan anne-baba, eş ve çocuk sevgisi vardır
Onun alt sırasında müminlere karşı olan sevginin geldiğini söyleyebiliriz
Tabii bunlar arasında yakın akraba ve komşulara karşı olan sevgi ayrı bir özellik ortaya koymaktadır En alt sırada da diğer canlılar ve tabiat varlıkları gelmektedir
Kur’an’ın sevgi piramidinde sıralama bu olmakla beraber, oluşma süreci açısından baktığımızda sevginin maddi olandan manevi olana bir gelişme gösterdiği anlaşılmaktadır Maddi olanı sevmekle başlar, manevi olanla kemale erer Kendini ve kendine ait olanları sevmekle başlar, kendisinin dışındakileri, doğadaki güzellikleri ve nihayet bütün bu güzelliklerin yaratıcısı olan Yüce Allah’ı sevmekle kemale erer.
Tarih boyunca gönderilen peygamberlerin, insanlara bahşedilen sevgiyi verilen ölçüler çerçevesinde öğrettikleri anlaşılmaktadır Bu anlamda onun seçkin elçileri insanları bir sevgi eğitiminden geçirmişlerdir Dolayısıyla bu sıralama bozulunca yeni bir eğitime tabii tutmak için yeni peygamberler gönderilmiştir Bu itibarla eğer insanlar kimleri sevecekleri ve ne kadar sevecekleri konusunda hata etmemiş olsalardı, Yüce Allah’ın birçok peygamber göndermesine gerek kalmayacaktı
Ne var ki, böyle olmamıştır Çünkü onlar bazen en az sevilecek varlıkları en fazla, en fazla sevilecek varlıkları da en az sevmişlerdir Böyle olunca da sevgi konusunda ilahî değerler sistemi bozulmuş; bir anlamda insan şirke bulaşmıştır Şu halde sevgi insanın yaratılışında mevcuttur Dolayısıyla bir şekilde bir yerlere bağlanacak ve bu psikolojik ihtiyacını giderecektir Ancak görüldüğü üzere insan bu enerjiyi zaman zaman gelişigüzel kullanmış, böylece kulluktan sapmıştır İslam’ın da geliş amacının, sevgi konusunda bozulan değerler sistemini yeniden kendi esas mihverine yerleştirmek olduğunu söyleyebiliriz Tabir yerinde ise, taşları yerine oturtmuş; böylece insan zihniyetini ilahî değerler bazında köklü bir değişikliğe uğratmıştır İfade ettiğimiz şekilde, İslam’ın dünya görüşünde ilahî sevgi zirve noktasını temsil etmektedir.
Kalın Sağlıcakla…