“Aç kapıyı haber var,
Ötenin ötesinden.
Dudaklarda şarkılar,
Kurtuluş bestesinden.”
Necip Fazıl Kısakürek



Osmanlı denildiğinde şiirin ve edebiyatın başkenti şüphesiz şairler ve aşıklar şehri ve şehirlerin başkenti İstanbul akla gelir. Cumhuriyet ile birlikte, şiire dair ahkam kesecek herkesin kabul ettiği gerçek Maraş’ın İstanbul’un yerini aldığı hakikatidir. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in şiirler adadığı İstanbul iken üstadın bütün moral değerleri Maraş’ın kendisiydi. Ve Üstad Kısakürek şunu derken bir başka gurur taşıyordu:
“Birçok eser ortaya koydum, birçok şiir kaleme aldım, düzinelerce yazı yazdım ama hiç biri ile övünmem. Övünülecek bir şeyim varsa o da Maraşlı olmamdır.”
Bizim şehrimizde şiiri de şairi de, sazı da ozanı da sağ sol, alevi sünni diye ayırmazlar. Ayırıyorsa zaten o Maraşlı olmamıştır ya da zaten Maraşlı değildir.
Şiirlerimizde, şairlerimizde, ozanlarımızda yani hepsinde insan vardır, millet vardır, inanç vardır, aşk vardır, tabiat vardır, emek vardır, ekmek vardır, adalet vardır, hak vardır, hukuk vardır, gece vardır gündüz vardır, çocuk vardır, kadın vardır, saygı vardır, hürmet vardır. Bu şehrin insanında da ortaya koyduğu şiirde de, türküde de hatta el ürünü sanatında da kalp vardır.
Bu şehri, şiirin de şairin de başkenti yapmasında adanmışlık ve dertler vardır.
Bu şehrin bir zamanlar derdi, insan olmak ve insan için var olmak vardı. İşte ondan dolayı yedi güzel adamları vardı. Mahsuni gibi ozanları vardı. Bahattin abisi vardı. Konuşması bile şiir olan Hafız Alileri vardı.
Şimdi yeniden bir kültür ve sanat başkenti olduğumuzu hatırlama zamanı. Yaşayan değerlerimizin mihmandarlığında, sağdan sola ayrımsız yeniden şiirin Maraş başlığında buluşma zamanı. Sütçü imam’ın hem ekmeği hem de özgürlüğü için verdiği mücadeleyi iliklere kadar hissettirme zamanı. Fabrikasyon tarhanalar yapılırken, insan elinin sevgiyle çiğlere serdiği tarhanayı yeniden sofralara kazandırma zamanı. 72 saatlik dondurmalar yeni pazarlar bulurken, sütü keçiden, sahlepi ahır dağından olan dondurmayı dövmeden hele de ilk küreği vurduğunda bismillah denmeden dondurma ustası olunmayacağını yeni nesillere öğretme zamanı.
Elbette ekonomi ve ticaret önemlidir. İnsanın ve aşkın olmadığı şehirlerde, ne şiir ne de türkü olur. Biber de dondurma da para kazandırabilir. Kazandırmalıdır.
Acıyı da tatlıyı da şiir şiir ruhlara yedirmeden karın tokluğu neye yarar. Şükür; ülkemiz, şehrimiz ve insanımız varlık içinde. Bunca varlık içinde yokluk çekiyoruz.
Liseli gençler bir Hamle yapmalı, üniversiteyi bitirince Edebiyat bizim işimiz demeli Nuri Pakdil gibi. Mavera olup şair ocağının merkezine inmeli Rasim Özdenören ve Cahit Zarifoğlu gibi. Türkülerde Mihriban’ı en iyi anlatan Abdurrahim Karakoç’lar yetiştirmeli.
İşte herkes üzerine düşeni yapmalı. Biz de bu anlamda otuzbir yıldır Akbaba ailesi olarak, tarihe not düşmek, zamanı şahit tutmak adına ve en önemlisi gururunu taşıdığımız Maraşlılığın bir gereği, her yıl zor şartlara rağmen Tarihi Uzunoluk Dergisi’ni yayınlıyoruz.
Bunca yıllık süreklilik ve kararlılık neticesinde taşıdığımız bu gurur da Maraş’ımızın, Kahramanlık da Maraş’ımızın.
Emeği ve katkısı olan herkese çok teşekkürler.
Üstad gibi biz de Maraşlılığımızla gurur duyarken aynı zamanda otuzbir yıllık yayınımız Tarihi Uzunoluk Dergisi ile gurur duyuyoruz.
‘Ayinesi iştir kişinin sözüne bakılmaz!’ diyerek yıllardır eser ortaya koymanın gururu gibisi var mı? Şükürler olsun Rabbimize…
Yazıları ile bizleri aydınlatan yazarlarımıza,şairlerimize ,dergimizin yayınlanmasında desteklerini ve katkılarını esirgemeyen vefakar hemşehrilerimize şükranlarımızı sunuyor,bu yılki yayınımızı kahraman şehrimizi ve ülkemizi bizlere vatan olarak bırakan aziz şehitlerimize,kahraman gazilerimize ve bizi sevgileriyle büyüten ve Maraşlılık şuurunu aşılayan annemize ve babamıza ithaf ediyoruz.
Selam ve sevgilerimizle…